Türk Dünyası; Türk’ün yaşadığı tüm coğrafyayı içerdiğinden Türkiye Cumhuriyeti de
dâhil büyük bir coğrafyayı tarif eder.
20nci yüzyıl siyasi ve sosyal koşulları ancak ona imkân verdiği için yeni Türk devleti
misak–ı milli sınırları içine sıkıştırılarak kurulabildi. Oysa bu sınırların dışında kalan
Balkanlar’da ve Ortadoğu’da çokça toprağımızla birlikte milletimizin kıymetli fertleri vardı.
Her ne kadar bu güne kadar fark etmesek de Suriye Türkmenleri de bunlardan biridir.
7. yüzyılda başlayıp 10. ve 11. yüzyıllarda yoğunlaşan göçlerle bu günkü Suriye
devletinin bulunduğu topraklarda Türkmen nüfusu varlık göstermeye başladı.
Yavuz Sultan Selim, 1516 yılında Mercidabık’ta Memluklular’ı yenmesi ile Suriye
topraklarında Osmanlı yönetimi başladı. 402 yıl boyunca Türklerin hâkimiyeti altında kalan bu
bölgede; 1918 yılına kadar Türkmen yerleşimi artarak devam etti.
Osmanlı kayıtlarında Suriye topraklarındaki Türkler “Halep Türkmenleri” olarak
bilinirken; bugün Şam bölgesinde yaşayanlara “Şam Türkmen’i”, Halep ve Rakka
bölgesindekilere “Halep veya Culap Türkmen’i” Lazkiye Türkmenlerine “Bayır-Bucak
Türkmen’i” deniyor.
Gündelik hayatta Türkmen olarak anılsalar da Suriye yönetimi kayıtlarında sadece
“Müslüman” olarak geçtiğinden sayıları hakkında kesin bilgi olmamakla beraber nüfusları
3.500.000 olarak tahmin ediliyorlar.
Suriye Türkmenleri sadece Türkler tarafından değil dünya tarafından da bilinmediğinden
son dönemdeki gelişmelerde sahipsiz ve zayıf kaldılar. Kamuoyuna dahi Kürtçe “kobani”
olarak isimlendirilerek yansıtılan Arap Pınarı(Ayn el Arab) olayları sırasında dünyanın bütün
Kürtleri konu ile ilgilenerek dünyanın dikkatini buraya çekmişken, bizler aynı şeyi Türkmenler
için yapamıyoruz.
Suriye Türkmenlerinin en baştan itibaren safı belli idi. Fakat Suriye’deki Kürtler ilk andan
itibaren Kürt kimlikleri ile muhalefette rol üstlenmiş olmasına karşın; Türkmenler, Esat’a
karşıtlıklarını Türkmen kimliği altında değil “muhaliflik” adı altında yaptılar. Bu da popüler
siyasetin dışında kamuoyu ilgisi ve desteğinden mahrum bir istiklal mücadeleye dönüştü.
Bu süreçte önce Suriye rejiminin ve destekçilerinin, IŞID/DAEŞ’in, ardından Rusya’nın
direkt hedefi oldu. Bulundukları toprakların değeri onları yakın gelecekte koalisyonun
desteğini arkasına alıp bağımsız devlet hayali ile ağzının suyu akan PYD ve Suriye
Kürtlerinin hedefi haline getirecek.
Devletimizin bugüne kadar gözlemeyebildiğimiz bir Suriye politikası var iken bir
Türkmen politikası yok idi. Bugün artık açık ve net bir Türkmen stratejisine ve politikasına
ihtiyaç var. Suriye politikasını herhangi bir etnik, mezhepsel ve dini ayırım yapmaksızın
sürdürdüğünden bölgedeki Türkmenler de Araplar da Kürtler de kollandı.
Ama bu gün Türkmenler lehine bir pozitif ayırımcılık yapmanın zamanı geldi.
Türkmenlerin de sıradan vatandaş olmaktan çıkıp; diğer kesimler gibi yeni Suriye’de
toplumsal ve kültürel bir gerçek olarak, askeri ve siyasi gücüyle varlık göstermesi
desteklenmeli.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve milleti ile Suriye Türkmenlerinin yanında olmalı ve bunu
fiiliyata dökerek dünya âleme göstermeli. El birliği ile bir taraftan Suriye Türkmenlerinin haklı
mücadelesi hem ulusal hem de uluslararası alanda kamuoyu gündemine taşınırken, diğer
taraftan bu mücadelesinde ihtiyaç duyduğu maddi ve manevi destek kendilerine sunulmalı.
Sadece devletin ilgi ve desteği yetmez. Özellikle insani yardımların sadece devlet eli ile
yerine getirilmesi eksik kalır. Bunu tamamlayıcı olarak, halkın da sivil inisiyatifleri eli ile
harekete geçerek yardım organizasyonları yapması, ihtiyaç sahiplerine maddi desteğin
yanında büyük bir moral desteği olur. Böylelikle bölgedeki mağdurlarla can bağını, kan
bağını, gönül bağını dünya âleme göstermiş de olur.
Bir başka ülkenin vatandaşı da olsalar Suriye Türkmenleri de bizim aynı boydan aynı
soydan aynı kandan gelen yakın akrabalarımız. Yüz yıl evvel bizim verdiğimiz istiklal savaşını
bu gün onlar veriyorlar. Üstelik yüz yıl önce aynı devletin vatandaşı olarak bizim
mücadelemizde yan yana idik. Bu gün onlar çok daha zor şartlarda ve mahrumiyet içinde
varlık ve yurtluk mücadelesi veriyorlar.
100 yıl önce düvel-i muazzamı Çanakkale’den Karadeniz’e geçirmeyerek, çok büyük bir
projeyi heveslilerinin boğazında bırakan Türklerin harbi ile irili ufaklı bir kısım müttefiki
Akdeniz’e çıkarmayan Türklerin mücadelesi aynı destandır.
1915 Anafartalar – Çanakkale ne ise 2015 Türkmen Dağı – Bayırbucak da odur.
Büyük Ortadoğu projesinin küçük Suriye ayağında, önce PYD ile Suriye Kürtleri, sonra
ÖSO ile Suriyeli Araplar, ardından Avrupa ile ABD Türkiye’yi yalnız bırakacak. Geriye
çıkarsız ve fedakâr müttefikimiz kadim kardaşımız Türkmenler kalacak.
O nedenle çok geç olmadan bu günden Türkmenlere sahip çıkmalıyız.
Fahrettin BEŞLİ
7.12.2015