Bilindiği üzere I. Dünya Savaşı sonrasında, İtilâf Devletleri ile imzalanan ve kabul edilmesi mümkün olmayan Sevr Antlaşması, imzalandığı dönemde devam eden Kurtuluş Savaşı‘nın sonucunda, Türk devletinin galibiyetiyle, bu antlaşma yerine 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmıştır. Uygulamaya konduğundan Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetmiştir.
Lozan Antlaşması veya imzalandığı dönemkiismiLozan Sulh Muahedenamesi, İsviçre’nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman gölü kıyısındaki Beau-RivagePalace‘ta imzalanmış barış antlaşması.
Lozan anlaşmasının imzalandığı tarih ve o dönem yaşananlardan çok, anlaşmanın satır başlarına dikkatinizi çekmek istiyorum. Lozan anlaşması başarı mı? Yoksa başarısızlık mı? Bu bakış açınıza göre değişir. Real olmaktan uzak ama genelde referans alınan anlaşmalara göre incelersek;
- Dünya Savaşı sonrasına Meclis-i Mebusan‘ın, Sevr Antlaşmasını görüşüp kabul etmesi, sonra da imzalamak üzere Sultan Vahideddin (VI. Mehmed)’e göndermesi gerekiyordu. Fakat antlaşma imzalandığı tarihte Meclis-i Mebusan kapalı olduğundan antlaşma mecliste görüşülemedi ve padişahın önüne gelmedi.Ankara’nın da (TBMM) sert bir bildiri ile kınadığıbu anlaşmaya göre Lozan Antlaşması başarılı!
Türk Kurtuluş Savaşı’nın siyasî manifestosu olan altı maddelik bildirinin olan İstanbul’da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920’de oy birliği ile kabul edilen ve 17 Şubat’ta kamuoyuna açıklanan Misak-ı Millî ya da Millî Misak (Millî Yemin ya da Ulusal Ant) göre başarısız! Bir anlaşmadır.
28 Ocak 1920 tarihinde İstanbul’da toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi,toplantısında çıkan kararlar arasında, özellikle Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi milletvekillerinin yoğun çabasıyla gizli bir oturumda daha önce Erzurum Milletvekili Mustafa KemalPaşa (Atatürk) tarafından hazırlanan Misak-ı milli‘nin kabul edilmesi vardır.
Bildiri mecliste Ahd-ı Millî Beyannamesi adıyla kabul edilmiş, ancak daha sonra “Misak-ı Millî” olarak anılmıştır. Son Osmanlı Meclis-i Mebusan 6. dönem Erzurum Milletvekilli olan Mustafa Kemal Atatürk,
Misak-ı Millî‘nin ana hatlarını Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nde biçimlendirmiş, son Osmanlı Meclisi milletvekillerinin ikişer üçer kişilik gruplar halinde Ankara’ya gelerek Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye (Temsil Heyeti) üyeleriyle görüşülerek son halini almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından titizlikle hazırlanan bu bildiri metni, Mustafa Kemal Paşa’nın da milletvekili olduğu Osmanlı Devleti meclisi tarafından kabul edilmiş olmasına rağmen, her ne oluyorsa Lozan daTürkiye Cumhuriyeti kurucu iradesinin ve Osmanlı Devleti’nin meclis kararı dikkate alınmamıştır.
Peki nu nasıl olabildi?
Kurtuluş Savaşızaferin ile Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmış ve İtilaf Devletleri TBMM Hükümeti’ni Lozan’da toplanacak olan barış konferansına davet etmişti. Barış şartlarını görüşmek için Konferansa önce Başvekil(Başbakan) Rauf Orbay katılacakken, son anda Mustafa Kemal Paşa Mudanya görüşmelerine de katılan İsmet Paşa (İnönü)’nın Dışişleri Bakanı olarak katılmasını uygun görmüştür.
TBMM Hükûmeti Lozan Konferansı’na katılarak Misak-ı Millîyi gerçekleştirmeyi ve anlaşma sağlanamazsa görüşmeleri kesme kararı almıştır.
Yapılan İlk görüşmelerde, temel konularda Türk devletinin tavize yanaşmaması ve önemli görüş ayrılıkları çıkması üzerine görüşmelerin kesilmiş ve savaş ihtimalini yeniden gündeme gelmişti. Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusu‘na savaş hazırlıklarının başlamasını emretmiş ve Sovyetler Birliği eğer tekrar savaş çıkarsa bu sefer Türkiye‘nin yanında savaşa gireceğini duyurmuştur.
Kritik soru tam da burada devreye giriyor! Gerçek başaralı bir anlaşma zemini varken ne oluyor da bu istenen anlaşma gerçekleşmiyor? Sorunun aslında basit bir cevabı var. Gerek Dış Politika, gerekse devlet adamlığı konusunda yeterli vizyona sahip olmayan İsmet Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın iradesine maalesef yansıtamıyor ve sırtladığı yükün altında ezilerek yüzde 100’ü başaramıyordu.
Oysaki arzu ettiğimiz sınırlara ulaşmak mümkündü, dış politika her daim vizyon sahibi insanların yönetmesi gereken son derece önemli ve hafife alınmaması gereken bir siyasettir. 93 yıl önce arzu ettiğimiz ama başaramadığımız Misak-ı Millî sınırları için artık adımlarımızı çok ama çok dikkatli atmamız gerekiyor. Belki bugün geciken yüzde 100’lük gerçek başarı çok yakın, Ne dersiniz?…