Kurulduğu günden bu yana birbirinden değerli organizasyona ve marka etkinliğe imza atan BUSİAD, geliştirdiği yeni proje çerçevesinde “Perşembe Söyleşileri” isimli etkinlikler dizisinin startını geçtiğimiz ay verdi. Bir sosyal sorumluluk projesi olarak da kurgulanan ve ülkemizin alanında önde gelen kişilerinin konuşmacı olarak davet edildiği organizasyonun bu ayki konuğu ise ünlü ünlü tiyatro ve sinema sanatçısı Ahmet Gülhan oldu.
Dünya insanlık tarihinde izi olan kişilerin bilgi ve tecrübelerini dinlemek, bilimsel – kültürel bir hizmet gerçekleştirmek ve özellikle üniversite öğrencilerinin kişisel gelişimine katkıda bulunmak amacıyla organize edilen etkinlikte konuşan Ahmet Gülhan, Türk sineması ve Türk tiyatrosunun gelişim öyküsüyle ilgili keyifli bir sunum gerçekleştirdi. Sunumunda uzun yıllara dayalı deneyim ve tecrübelerinin yanı sıra, birbirinden renkli anılarını da konuklarla paylaşan Gülhan, söyleşinin başında kendi öz geçmişiyle ilgili yanlış bilinen noktalara da açıklık getirdi. Okul yıllarında bir oyunda görev alması için kendisine gelen teklif üzerine tiyatroyla tanıştığını ifade eden Gülhan, sonrasında dönemin ünlü oyuncusu Cahide Sonku ile tanıştığını ve birkaç oyunda daha önemli roller üstlendiğini kaydetti. Gençlik yıllarında atletizmle de ilgilendiğini ve aynı zamanda bir fabrikada da çalıştığını dile getiren Gülhan, “Bir taraftan okul, bir taraftan iş, bir taraftan da spor olunca tiyatroya devam edebilmek adına spora ara vermek durumunda kaldım. Askerliğim süresince de 2 yıl boyunca 7 oyun sahneye koydum ve 3 tanesinde de oynadım. Çeşitli kurumlarda tiyatro dersleri verdim ve askerlik dönüşü tiyatrocu olmaya karar verdim” diye konuştu.
“Tiyatroda gençlerin daha cesur olması lazım”
Türk sinemasının ve tiyatrosunun Muhsin Ertuğrul ile başladığının altını çizen Gülhan, bir dönem oldukça popüler olan Yeşilçam Sineması’nın hiçbir risk içermediğini ve tüm inisiyatifin yapımcının elinde olduğunu kaydetti. Gülhan, günümüzde ise büyük bütçeli yapımlar gerçekleştirildiğine ve seyirci sayısına bağlı olarak önemli riskler alındığına değinerek, “Sinemada hedef kitle çok önemli. Günümüzde beklentiler aşağıda tutularak yüksek gelir elde etmek adına yapımlar gerçekleştiriliyor. Beklenen seyirci sayısına ulaşılamadığında da film zarar ediyor. Sineme kendine eski dönemlerdeki gibi yeni pazarlar bulmak zorunda. Eskiden Türkiye’de 5 ayrı bölge için filmler çekilirdi ve bu filmler özellikle o bölgelerde çok rağbet görürdü” diye konuştu. Bir filmin 110 dakika olduğu bir ortamda dizilerin 140 dakika sürmesini de eleştiren Gülhan, bir dizinin bütün prime time kuşağını kapatmasının doğru olmadığını belirtti. Gülhan, 1960’lı yıllarda gelişmeye başlayan Türk Tiyatrosu’nun 1978’e gelindiğinde sadece İstanbul’da 36 sahneye sahip olduğunu ifade ederek, “Bunların 32’si özel 4’ü de şehir tiyatrosuydu. Beyoğlu bir başka yerdi ve sinemayla tiyatro caddesi olarak adlandırıldı. Artık profil çok değişti ve günümüzde ayda 6 ya da 8 oyun oynanıyor ancak doğru düzgün bir salon dahi yok. Bir tiyatronun kadrosunu 5 yıl boyunca bir arada tutamıyorsunuz. Çoğu, diziler için kadrodan ayrılıyor. Oysa eskiden her oyuncunun bir seyirci kitlesi vardı. Tiyatroda gençlerin daha cesur olması lazım. Gençler bana ‘Hocam tiyatro kurun da oynayalım’ diyorlar. Asıl siz kurun da biz oynayalım. Ben Devekuşu Kabare’yi kurduğumda 27 yaşımdaydım. O dönemin önde gelen tiyatro oyuncuları ‘Kabare tutmaz’ dediler ancak zamanla kabare Türkiye’de bir numara oldu” diye konuştu.
“Siyasal iktidarların sanata bakışı yetersiz”
İş hayatından da önemli örnekler veren Gülhan, çalışanlarla yöneticilerin ve patronların arasında genel olarak bir kopukluk olduğuna işaret ederek, sanayi kuruluşlarında görev alan herkesin bir aile olduğunu ve bu ailenin özellikle kültür – sanat alanında eğitilmesinin son derece önemli olduğunu söyledi. Gülhan, güzel sanatlarla ilgili verilen eğitimlerin iş yerlerinde motivasyonu arttıracağına dikkat çekerek, “Sanayicilerin sanatla, sporla ve kültürel faaliyetlerle ilgili daha duyarlı olmasını istiyor insan. Çünkü bu tür çalışmaların mutlaka geri dönüşü var. Ancak siyasal iktidarların da sanata bakışı yetersiz. Genel olarak yürütmeyle sanat arasında bir barış ortamı yok diyebiliriz. Bunun acilen düzeltilmesi gerekir” şeklinde konuştu.