Bursa Tabip Odası ve Türk Toraks Derneği’nin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde düzenlediği Kadın ve Akciğer Sağlığı Sempozyumu’nda kadınların iş ve sosyal yaşamında karşı karşıya kaldığı sağlık sorunları masaya yatırıldı, hastalıkların önlenebilmesi için toplumsal cinsiyet faktörüyle mücadeleye işaret edildi.
Bursa Tabip Odası, Türk Toraks Derneği Marmara Şubesi ve Türk Toraks Derneği Çevresel ve Mesleki Akciğer Hastalıkları Çalışma Grubu’nun düzenlediği “Kadın ve Akciğer Sağlığı Sempozyumu” Bursa Akademik Odalar Birliği Yerleşkesi’nde yapıldı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesinde kadının sosyal ve çalışma hayatında yaşadığı sağlık sorunlarının masaya yatırıldığı toplantı, Bursa Tabip Odası Başkanı Güzide Elitez ve Türk Toraks Derneği Marmara Şube Başkanı ve Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Esra Uzaslan’ın açılış konuşmasıyla başladı. Kadınların toplumdaki yaygın eril akıl gereği, toplumsal her alanda yüzde 51 azınlık olarak algılandığını ve her türlü sömürüye açık olduğunu ifade eden Bursa Tabip Odası Başkanı Güzide Elitez, bu nedenle kadın sorununa dair her konunun
tartışılması ve mücadele edilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Türkiye’nin dünyada cinsiyet eşitsizliğinde 134 ülke arasından 126. sırada bulunduğunu belirten Elitez, “Bu ülkedeki toplumsal cinsiyet rejimi sebebiyle ‘eve katkı’ sağlayan birer mesai artığı olarak görülmektedirler. Kadınların işgücü dışında kalmasında cinsiyete dayalı işbölümü ve ataerkil zihniyet yapıları etkilidir. Kadınlar erkeklerin 6 katı süreyi günlük ev ve bakım işlerine harcamaktadırlar. Ülkemizde çocuk, hasta ve yaşlı bakımında kamusal hizmetler çok yetersizdir. Kadın işgücü arzı kısıtlanmaktadır. Kadın işgücüne talep düşüktür” dedi. Türkiye’de genç kadınların büyük bölümünün küçük ve orta boy işletmelerde çalıştığını ifade eden Elitez, özel istihdam büroları ile kiralık işçilik kavramının gündeme geldiğini ve 10 kişiye kadar işçi çalıştıran küçük işletme sahiplerinin 5 işçiye kadar geçici işçi de çalıştırabileceğini söyledi. Batı sendikalarında 90’lı yılların ikinci yarısından itibaren toplumsal cinsiyet farklılıklarının kadın ve erkeklerin ücretli işlerini ve hayatlarını farklılaştırdığını kaydeden Elitez, “Kadınların işyerlerinde karşılaştıkları hastalıkların ve risklerin de farklı olduğu, işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışının, toplumsal cinsiyet bakış açısıyla gözden geçirilmesi gerektiği, tartışılmaya başlandı. Ülkemizde kadınlar erkeklerden farklı yaşam biçimleri olduğu için
riskleri ve uğradıkları meslek hastalıkları birbirinden farklı olmaktadır. Kadın merkezli işçi sağlığı ve iş güvenliği anlayışı inşa etmek istiyorsak, kadınları ezen, sömüren hayatın erkek bakışı ile biçimlendirilmesini de göz önüne alınmalıdır” ifadelerini kullandı.
“SAĞLIK DOĞUŞTAN KAZANILMIŞ BİR HAKTIR”
“Kadının Adı Var” konulu ilk oturumda kadın ve akciğer sağlığı ile ilgili sunum yapan Türk Toraks Derneği Genel Başkan Yardımcısı Arzu Yorgancıoğlu da, sağlıkta toplumsal cinsiyet faktörüne dikkati çekti. Sağlıkta eşitlik, sosyal gruplar arasında yaşanan haksız, önlenebilir ve tedavisi mümkün olan farklılıklara karşı farkındalık oluşturmak istediklerinin altını çizen Yorgancıoğlu, “Sosyal belirleyiciler arasında toplumsal cinsiyet faktörü çok önemli. Sağlıkta eşitliğin, sosyal belirleyiciliğin kişinin sağlığına etkisi de azımsanmayacak bir oranda değil. Kadın ve akciğer sağlığını anlatmak bizim için çok değerli. Fakat durum umutsuz değil. Dünyada 4 milyon kişi solunum hastalıkları nedeniyle erken ölüm yaşıyor. Eğer erken yol alırsak önleyebiliriz. Akciğer sağlığı annenin karnından başlıyor. Doğum, çocukluk ve ergenlik döneminden çok etkileniyor. Fırsat eşitsizliği süreçlerinde en mağdur olan grubuz. Göçmenlik, şiddet sarmalı var. Kadınların bedenleri muhabere alanına dönmüş durumda. Sağlık herkes, her cins için doğuştan kazanılmış bir haktır” diye konuştu.
CİNSİYET FAKTÖRÜNE BAĞLI EŞİTSİZLİK
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü, Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serpil Aytaç ise, kadının çalışma hayatında karşılaştığı riskleri anlattı. Kadınların işgücüne katılım oranının 2016 yılında yüzde 33,5, kadın işsizlik oranının ise yüzde 15,4 olduğunu belirten Aytaç, istihdamdaki kadınların ise yüzde 56,3’ünün kayıt dışı çalıştığını söyledi. Kentlerde çalışan kadınların yüzde 52’sinin sosyal güvenceden yoksun olduğuna dikkati çeken Aytaç, “Sanayide çok sayıda kadının istihdam edildiğini görüyoruz. Metal sanayide kadınların oranının arttığını görüyoruz. Bursa’da 23 işyerinde çalışan 2 bin 925 kadın işçiye anket uygulandı. Çalışanların yüzde 64’ü lise, yüzde 5’i üniversite mezunu, yüzde 68’i vardiyalı çalışıyor. Kadınların risk farkındalığı araştırmasında ise, fiziksel, psiko-sosyal, kas, iskelet sorunları, kadercilik algılarını sıralayabiliyoruz. Metal sanayide çalışan kadınların kas ve iskelet sistemlerine ait çok sayıda sorunları var. Bel ağrısı ve varis problemleri var. Cinsiyet faktörüne bağlı eşitsizlik sorunları var. Ücretlendirmede, sosyal haklarda ciddi farklılıklar var. Görünmeyen cam tavanlar var kadının önünde. Doğum öncesi, sonrası ve kreş sorunu, iş ve aile yaşamını birlikte yürütmekten doğan sorunlar var. Örgütsel sorunlar, mobbing ve cinsel taciz de kadının iş yaşamında dikkati çeken faktörler” dedi.
TEMİZLİYOR MUYUZ, ZEHİRLİYOR MUYUZ?
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Fatma Fişekçi de, kadınların sağlık, tekstil ve gıda endüstri ile tarımda ekten olduğu ve meslek hastalığına maruz kaldığını, özellikle meslek astımına kadınların yüzde 30’unun maruz kaldığını söyledi. Dr. İpek Özmen ise, temizlik sektöründe çalışan kadınların karşı karşıya kaldığı hastalıklarla ilgili sunum yaptı. Temizlik maddelerinin solunum yollarında kalıcı hasarlar bıraktığına değinen Özmen, “Temizlik malzemelerinin içinde oldukça zararlı Klorin ve Amonyak gibi zararlı maddeler var. Temizlik işçisinde astım riski artış gösteriyor. Çalışma süresi uzadıkça bu sıklık da artıyor. Solunum yollarına etkileri kanıtlanmış durumda. Türkiye’nin 7 farklı bölgesinde
eşitsizlik sorunları var. Ücretlendirmede, sosyal haklarda ciddi farklılıklar var. Görünmeyen cam tavanlar var kadının önünde. Doğum öncesi, sonrası ve kreş sorunu, iş ve aile yaşamını birlikte yürütmekten doğan sorunlar var. Örgütsel sorunlar, mobbing ve cinsel taciz de kadının iş yaşamında dikkati çeken faktörler” dedi.
TEMİZLİYOR MUYUZ, ZEHİRLİYOR MUYUZ?
Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Fatma Fişekçi de, kadınların sağlık, tekstil ve gıda endüstri ile tarımda ekten olduğu ve meslek hastalığına maruz kaldığını, özellikle meslek astımına kadınların yüzde 30’unun maruz kaldığını söyledi. Dr. İpek Özmen ise, temizlik sektöründe çalışan kadınların karşı karşıya kaldığı hastalıklarla ilgili sunum yaptı. Temizlik maddelerinin solunum yollarında kalıcı hasarlar bıraktığına değinen Özmen, “Temizlik malzemelerinin içinde oldukça zararlı Klorin ve Amonyak gibi zararlı maddeler var. Temizlik işçisinde astım riski artış gösteriyor. Çalışma süresi uzadıkça bu sıklık da artıyor. Solunum yollarına etkileri kanıtlanmış durumda. Türkiye’nin 7 farklı bölgesinde yapılan çalışmayla 345 astım hastasını değerlendirdik. Hastaların yüzde 55’ini kadınlar oluşturuyordu. Astımın en sık gözlendiği meslek ise ev kadınları olarak ortaya çıktı” dedi.
KOAH hastalığı ile ilgili sunum yapan Prof. Dr. Esra Uzaslan, KOAH’ın yaygın, önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalık olduğunun söyledi. Dünya genelinde 200 milyon kadının sigara içtiğini, erkeklerden daha az sigara içmesine rağmen, sigara etkilerine erkeklere oranla daha duyarlı olduğunu ifade eden Uzaslan, sigara kullanımının yanı sıra hormonlar, genetik, biomass ve diğer çevresel kirleticilerin KOAH hastalığına neden olduğunu belirtti.