Harf Devrimi’nin 89’uncu yıldönümü nedeniyle, Nilüfer Belediyesi ve Dil Derneği işbirliği ile düzenlenen etkinlikte konuşan Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hatice Şahin, “Atatürk, dil üzerindeki kısır döngüyü kırmayı başardığı için halen Harf Devrimi üzerinde tartışmalar devam ediyor” dedi.
Nilüfer Belediyesi ve Dil Derneği Bursa Şubesi iş birliğiyle, Harf Devrimi’nin 89’uncu yıldönümü kapsamında Nilüfer Dernekler Yerleşkesi’nde etkinlik gerçekleştirildi. Etkinlikte açılış konuşması yapan Dil Derneği Bursa Temsilcisi Pelin Yılmaz, ”Harf Devrimi ile birlikte bütün geçmişimizin yok olduğuna dair bazı kesimler tarafından bir takım iddialar var. Onlarla ilgili bildiklerimiz ve bilmediklerimizi konuşmak için bu etkinliği düzenliyoruz. Bazı insanların Harf Devrimi ile ilgili olumsuz düşünceleri bulunuyor. Bu olumsuz düşüncelerin önüne geçebilmek için gerçekleri anlatacağız” dedi.
Etkinlikte Harf Devrimi’nin bilinmeyenlerini anlatan Uludağ Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hatice Şahin de, Harf Devrimi’nin Atatürk tarafından düşünmeden bir çırpıda gerçekleşmiş bir devrim olmadığını belirtti. Devrimden önce Türk dilinin yazıya geçirilmesinde sıkıntılar bulunduğunu, Atatürk’ten önce Türk aydınlarının vurguladığına dikkat çeken Şahin, ”Arap harfleri Arapça’nın yazımı için son derece uygun bir sistemken özellikle ünlüleri bu kadar çok olan Türkçe için elverişsiz bir yazı sistemidir. Öğrenilmesi zor olan Arap alfabesinin kullanıldığı dönemlerde ülkede okuma yazma oranı çok düşüktü. Atatürk bir anlamda okur yazarlığı dilimizin bünyesine uygun bir alfabeyle artırmak istedi. Harf devrimi bir anlamda Türk dilinin içinde bulunduğu durumu da ortaya çıkardı. Türkçede ne kadar çok yabancı kelime ve tamlamanın olduğu ortaya çıktı. Dolayısıyla bu durum dil devriminin de hazırlayıcısı oldu.
“DİL, DİN İLE BİR TUTULDU”
Şahin, Harf Devrimi üzerine varılabilecek en çarpıcı sonucun, insanların orta çağdan beri din ve dil olgusunu birlikte kabul ettiğini ve yazının da buna dahil edilerek bu gelenekten sıyrılmanın güçlüğü ile ilgili olduğunu ifade etti. Şahin, “Dil, din ve yazının birbirinden farklı sistemler olduğu geç de olsa anlaşıldı. Ancak Cumhuriyet dönemine kadar Türk insanının yazıya bakış açısına da bu kısır döngü hakim oldu. Kullanmakta olduğu yazı sistemi dini kimliğini sergileyen bir sembol gibi değerlendirildi. Alfabeye yüklenen bu sembolik değer gök tanrıcı, Maniheist ve Budist inanışlarla kullanım alanına giren yazı sisteminden ziyade özellikle İslamiyet’i taşıyan alfabeyle giriftlik kazandı. Dili kalıcı kılmaktan başka işlevi olmayan işaretler adeta Allah’ın bir tecellisi gibi algılandı. Müslümanlığın farzları ve Kur’an-ı Kerim ayetleri arasında “Arap harfleri ile yazınız” şeklinde bir emir olmamasına rağmen, söz konusu alfabenin değiştirilmesi bir yana, yeniden şekillendirilmesi bile tartışmaya açılamamıştır. Tanzimat’ın sağladığı serbestlik ortamında ortaya atılan terakki amaçlı fikirler ise Cumhuriyet devrine kadar ileriye taşınamadı. Atatürk bu kısır döngüyü kırmayı başardığı için hala harf devrimi üzerinde tartışmalar devam ediyor” dedi.