Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü yani NATO (İngilizcesi: North Atlantic Treaty Organization) 4 Nisan 1949’da 12 ülke tarafından imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması’na dayanarak kurulan uluslararası askerî bir ittifak. Daha sonraki yıllarda 17 ülkenin daha katılımı söz konusu olmuştur.
NATO, Kore Savaşı üye ülkeleri harekete geçirene kadar askerî yapıdan çok siyasi bir ortaklıktan ötesi değildi. Soğuk Savaş süreci ve 14 Mayıs 1955 tarihinde Sovyetler Birliği’nin (SSCB) önderliğinde kurulan Varşova Paktı üye ülkelerine karşı askeri bir yapıya kavuştu.
Türkiye’nin ise NATO’ya katılım süreci Mayıs 1950’de ilk müracaatı ile başladı. İkinci müracaat ise Ağustos 1950’de yapıldı. Birleşik Devletler (ABD), bu isteğe itiraz etmedi. Fakat İngiltere ve bazı Avrupa devletleri, Türkiye’nin NATO’ya alınmasını, SSCB tarafından tepki ile karşılanacağı hatta savaşa neden olacağı düşüncesiyle Türkiye’nin başvurusuna karşı çıktılar.
25 Haziran 1950’de başlayan Kore Savaşı, Türkiye’nin Batı Bloku içinde yer almasına olanak sağladı. Türkiye, Kore Savaşı’nın başlaması üzerine Birleşmiş Milletler (BM) Teşkilatının davetine olumlu cevap vererek 4.500 kişilik bir kuvvetle BM gücünde yer aldı. Türkiye’nin Kore Savaşı’nda gösterdiği başarı, Türkiye olan itirazları azalttığı gibi, Sovyetler Birliği’nin Avrupa’ya saldırma ihtimaline karşı Türk topraklarının SSCB’ye karşı en yakın en iyi üs olabileceği gerektiği uzmanlarca yüksek sesle dinlendirilmeye başlandı.
Artan bu ilgi ile Türkiye’ye, 15 Eylül 1951’de Ottowa’da toplanan NATO Bakanlar Konseyi kararıyla Yunanistan ile birlikte kabul edilmesine karar verildi ve NATO üyesi oldu. 66 yıldır NATO’da şerefli Türk ordusunun mensupları başarılı bir şekilde hizmet verdiler. Katıldıkları tüm ortamlarda sadece Türk milletinin değil NATO üyesi ülkelerin bile gurur kaynağı oldular.
Buraya kadar her şey net ve açık fakat bundan sonrası ilginç. NATO‘nun Norveç‘te gerçekleştirdiği bir tatbikatta, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri ve 1. Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk ve son Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan‘ın düşman hedefler olarak seçilmesiyle meydana gelen skandalın, arka planını inceleyelim.
Gizli bir el kullanılarak (FETÖ, PKK/PYD/YPG veya son günlerdeki adı ile ÖSO işbirliği) Türkiye düşman hedefi olarak gösterilmesi altında yatan satır başları neler olabilir? Her ne kadar NATO ve Norveç makamları
özür dilese de, bunu yapanlar NATO görevlerinden uzaklaştırılsalar da, bunun sebebi Rus S-400 hava savunma sistemleri olabilir mi?
Bilindiği gibi bir süredir Türkiye, Rusya ile S-400 hava savunma sistemi alımı konusunda görüşmeler yapmakta. Dolayısıyla ile başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkelerin hedef tahtasında olan Türkiye’ye, aba altında sopa göstermek midir amaç? Hedef saptırmak için kullanılan maşanın Türkiye kökenli Kürt asıllı Norveç subayı detayını da ilginç değil mi?
Norveç’te imza atılan skandalın ardından gizli bir mesaj mı var? Öyle ya NATO askeri kimliğe, Varşova Paktı’nın hâkim gücü olan Ruslara karşı bürünmemiş miydi? Bu skandal, bir anlamda Ruslara karşı kurulan NATO’nun, Türkiye ile Rusya yakınlaşmasını rahatsızlığının gizli mesajı mı ifade ediyor?
Rus–Türk iş birliğinin ve Rus Hava Savunma Sistemleri alımına karşı gizli bir mesaj niteliğindeki bu skandal “Eski dost, düşman olmaz” atasözünü hatırlatıyor bana. Merhum 1. Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün, İngilizler’in, Ali İhsan Paşa’yı oyuna getirerek, Musul’u almaları üzerine söyledi gibi “Kış geçirmiş yılana, Rabbim güneş göstermesin!” Amin…
