IMF’nin (WEO-Ekim 2017) büyüme tahminleri dikkate alındığında, küresel ekonominin 2017 yılını %3,6 büyüme ile kapatacağı ve 2018 için söz konusu oranın %3,7 olacağı öngörülmüştür. Ayrıca, gelişmiş ülkeler için 2017 yılsonu büyümesi %2,2 olarak beklenirken, gelişmekte olan ülkeler için ise büyümenin %4,6 düzeyinde gerçekleşeceği tahminine yer verilmiştir. Bu tahminler, büyüme ivmesinin önümüzdeki yıl da güçlü bir biçimde devam edeceğini ortaya koymaktadır.
Gelişmiş ülkelerde yakalanan büyüme ivmesi, durgunluk sürecinin ortadan kalktığını ve ekonomilerin büyüme patikasına oturduğuna işaret etmektedir. Önümüzdeki dönemde, gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikası ile ilgili normalleşme adımlarının hızlanması ile sıkılaşacak olan küresel finansal koşulların, gelişmekte olan ülke merkez bankalarının para politikalarını sıkılaştırıcı yönde baskılaması beklenmektedir.
TÜRKİYE EKONOMİSİ
Türkiye ekonomisi, 2015 yılındaki %6,1’lik düzeyin ardından 2016 yılında 2009’dan bu yana kaydedilen en düşük düzey olan %2,9’luk bir büyüme performansı sergilemişti. 2016 yılı son çeyreğinden itibaren değer kaybeden TL’nin, Ocak 2017 içinde dolar karşısında 3,94 düzeyini görmesi, 2017 yılı için oldukça kötümser senaryoların çizilmesine neden olmuştu. Ancak Şubat ayından Eylül ayına kadar olan sürede güçlü seyreden küresel risk iştahı ve hükümetin gerek Kredi Garanti Fonu (KGF) ile sağladığı kredi arzı gerekse istihdam seferberliği, vergi düzenlemeleri ve çeşitli sektörlere yönelik destekleyici önlemlerden oluşan maliye politikası tedbirleri ile Türkiye ekonomisi önemli bir büyüme performansı gösterdi. Bununla birlikte, 2016 yılını %8,53 düzeyinde sonlandıran enflasyonda, Ocak ayında TCMB’nin para politikasını sıkılaştırıcı yönde attığı adımın ardından Şubat 2017’de %10,13 ile beş yıl sonra çift haneli bir düzeye ulaşıldı. Genel makroekonomik çerçeve itibariyle 2017 yılı; yüksek büyüme, çift haneli enflasyon ve genişleme eğiliminde olan bir cari açık görünümü ile sonlanmaktadır.
Büyüme ve İstihdam
Türkiye ekonomisi, 2017 yılının üçüncü çeyreğinde %11,1 düzeyinde bir büyüme performansı sergilemiştir. Eylül 2017 itibariyle Türkiye genelinde işsizlik oranı %10,6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Aynı dönemde tarım dışı işsizlik oranı ise %12,8 olarak tahmin edilmiştir. 15-24 yaş grubunu içeren işsizlik oranı %20 düzeyindedir. İstihdam oranı %47,9 olurken işgücüne katılım oranı %53,6 seviyesinde gerçekleşmiştir.
Enflasyon ve Para Politikası
Kasım 2017 itibariyle TÜFE yüzde %1,49 olarak gerçekleşmiş ve yıllık enflasyon oranı %12,98 düzeyine ulaşmıştır. 2017 yılı sonunda TCMB tarafından %9,8 düzeyinde gerçekleşeceği tahmin edilen enflasyonun, yüzde 5 olan 2017 yılı hedefinin oldukça üzerinde gerçekleşeceği görülmektedir.
Bütçe ve Maliye Politikası
Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre, Ocak-Kasım 2017 döneminde, bütçe harcamaları yıllık bazda %17,7, bütçe gelirleri %13 artış kaydetmiştir. Bu dönemde, geçen yıl 2,1 milyar TL olan bütçe açığı 26,5 milyar TL, 46,3 milyar TL olan faiz dışı fazla ise 28,8 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.
Dış Ticaret ve Cari Denge
TİM’in Kasım 2017 dönemine ait açıkladığı verilere göre, ihracatın geçen yılın aynı ayına göre %14,2 artışla 13,6 milyar dolar olarak gerçekleştiği görülmektedir. Türkiye’nin son 12 aylık ihracatı ise %10,5 artışla 155,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. 2017 yılının ilk
10 ayı itibariyle cari açık bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla %33,7 oranında genişleyerek 35,3 milyar dolar olmuştur.
2018 YILINA İLİŞKİN BEKLENTİLER VE ÖNERİLER
Mevcut haliyle Türkiye ekonomisi, yüksek büyüme ve genişleme eğiliminde olan cari açık altında enflasyonun çift haneli düzeye ulaştığı, kendisi için tipik bir konjonktüre sahiptir. Yüksek büyümeye imkân veren KGF uygulaması için halen alan olması, önümüzdeki yıl için büyümeyi destekleyici olsa da, gevşek maliye politikası tedbirlerinin sona ermesinin, büyüme performansının dengelenmesine yol açması beklenmektedir. Para politikasının mevcut görünümü, enflasyonun yüksek seyrini korumasına neden olmaktadır. Enflasyonda yüksek düzeyin süreceği ve TCMB’nin TL’nin seyrine bağlı olarak hareket edeceği anlaşılmaktadır.
Türkiye’ye yönelik risk algılamasını etkileyen politik risklerin, seçim sürecinin yaklaşmasına bağlı olarak güçlenebileceği ve Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki jeo-politik gelişmelerin önemini koruyacağını söylemek mümkündür.
Yukarıda ortaya konulan çerçeve dâhilinde, Türkiye ekonomisinin temel makroekonomik büyüklüklerine ilişkin 2018 tahminleri aşağıdaki tabloda sunulmaktadır:
% |
2012 |
2013 |
2014 |
2015 |
2016 |
2017 |
2018** |
Büyüme |
4.8 |
8.5 |
5.2 |
6.1 |
2,9 |
11,1* |
4,0-4,5 |
Enflasyon |
6.2 |
7.4 |
8.20 |
8.81 |
8,53 |
12,98* |
8,5-9,0 |
İşsizlik |
8.4 |
9.0 |
9.9 |
10.3 |
10,9 |
10,6* |
10,5-11 |
Cari denge |
-5,5 |
-6,8 |
-5,0 |
-3,8 |
-3,8 |
-5,0** |
-5,0-5,5 |
*Son veri , **Tahmin
Diğer taraftan, tüm dünyada ekonomik düzen, iş yapma biçimleri ve teknoloji değişirken bizim reform yapmaksızın yola devam etmemiz mümkün görülmemektedir. Büyümeye odaklanırken istikrardan ve reformlardan vazgeçemeyiz.
Eğitim ve öğretim ekseninde yaşanan sorunların çözümü noktasında gerekli reformların daha fazla vakit kaybedilmeden hayata geçirilmesini hayati önemde görmekteyiz. Buna bağlı olarak üniversitelerimizde daha fazla bilim üretilmesi ve üretilen bu bilimin ülke ekonomisi adına katma değere dönüşmesi, gelecek adına en büyük beklentilerimiz arasında yer almaktadır.
Yabancı menşeli bazı firmaların ve entelektüel sermayemiz olan iyi eğitimli gençlerimizin ülkemizi terk etme eğiliminde olmalarını üzüntü ile izliyoruz. Tüm dünyada gözlenen dijital dönüşüm ve Endüstri 4.0 eksenindeki yeni dünya düzenine ayak uydurma noktasında da Türkiye vakit kaybetmeksizin en hızlı reaksiyonu göstermeli ve sanayimizin bu yeni sürece adapte olması adına güçlü politikalar üretilmelidir.
Ekonomi arenasında yaşanan her türlü problemin çözümü ve ülke gelişimi adına tek çıkış noktamızın ihracat olduğuna inanıyoruz. Söz konusu sorunların aşılması adına uluslararası ilişkilerin düzeltilmesi ve ihracatın arttırılması son derece önem taşımaktadır. Bu süreçte AB’den gelen ılımlı mesajlar oldukça sevindiricidir. Bu ilişkilerin iyileştirilmesi ve hukuk devleti algısının güçlendirilmesi de yabancı yatırımcının Türkiye’ye olan ilgisini tekrar arttıracaktır.
Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin samimiyetle korunuyor olması, demokrasinin en ufak bir endişeye fırsat vermeden işlemeye devam etmesi, ekonominin vaz geçilmezi olan rekabetçiliğin daha fazla hareket alanı bulması ve yurt dışında Türkiye’ye karşı oluşan olumsuz imajın değişmesi adına OHAL uygulamasının da bir an önce kaldırılması gerektiği kanaatindeyiz.
Başta 15 Temmuz darbe girişiminin baş aktörleri olmak üzere diğer terör unsurları nedeniyle duyulan güvenlik endişesine rağmen, güven ortamının sağlanması (KHK) Kanun Hükmünde Kararnameler yolu ile olmamalıdır. Bu yöntemin bir yönetim biçimi haline getirilmemesini bekliyoruz.
Ayrışma ve kutuplaşmanın azalması adına tüm siyasi parti temsilcilerimizin daha fazla sorumluluk üstlenmelerini temenni ediyor, ülkemiz ve dünyamız için hayırlara vesile olacak yeni bir yıl diliyoruz.
Saygılarımızla,