Türkiye’nin nükleer enerjiye geçişini yorumlamadan önce dünyanın gelişmiş ülkelerinin nükleer enerji ile olan geçmişine bakmakta fayda var. Türkiye nükleer enerjiyi Çernobil reaktör kazası ile hatırlasa da, dünyanın nükleer enerji ile tanışması 1896 yılında olmuştur. Fransız fizikçi HenriBecquerel tarafından kazara, uranyum maddesinin fotoğraf plakaları ile yan yana durması ve karanlıkta yayılan radyoaktif ışınların fark edilmesi ile keşfedildi.
Bu düşük maliyetli yüksek verimli enerjiye tepkisiz kalmayan gelişmiş ülkelerde 400’den fazla nükleer enerji santrali vardır. Öyle ki Birleşik Devletler’de (ABD) 100’ün üzerinde santral ile enerji üretirken Fransa, Almanya, Rusya, İngiltere, Çin, Hindistan, Kanada, Japonya gibi 31 ülkede bu teknoloji vardır. 2030 yılına kadar da 14 ülkede 68 reaktörün inşaatı da devam etmektedir.
Ucuz enerji için kurulan bu reaktörler,ortaya çıkan enerji kontrol edilmediği takdirde aslında son derece ölümcül boyutlardadır. 1954 yılında ilk kez kullanılmaya başlayan bu santrallerde şimdiye kadar 4 adet kaza meydana gelmiştir.
İlk kaza 1957 yılında İskoçya‘da meydana gelmiştir. Tarihe Windscale kazası olarak geçen olayda; reaktörün civarına bir miktar radyasyon yayılmakla beraber ölümle veya akut radyasyon hastalığıyla rastlanmamıştır.
İkinci olay ise 1979 yılında ABD‘de meydana geldi. Three Mile Island kazasında; reaktör kalbi ergimesi meydana gelmesine rağmen reaktörü çevreleyen beton koruyucu kabuğun sayesinde çevreye ciddi bir radyasyon sızıntısı olmamıştır.
Tarihteki ilk ölümcül kaza ise Türkiye’nin de etkilerini yakında hissettiği 1986 yılındaki Çernobil reaktör kazasıdır. Kaza, operatörlerin güvenlik mevzuatına hiçe sayıp deney yapmaları sonucunda meydan gelmiş, reaktörün çevresinde olması gereken beton koruyucu kabuğunda inşa edilmemiş olması sebebiyle büyük bir felakete sebep olmuştur.
Bilindiği gibi son kaza da 2011 yılında Japonya’daki Fukuşima kazasıdır.
Yukarıda görüldüğü gibi 60 yılı geçkin bir zamanda insan eliyle sadece bir kaza meydana gelmiştir. Gerekli önlemler alındığında takdirde aslında güvenli ve ucuz bir enerji çeşidi olan Nükleer enerji santralleri halen dünyada en çok tercih edilen enerji santralleridir.
Bence burada asıl sorulması gereken soru, dünyanın bu ölümcül santrallere neden ihtiyacı olduğudur. Bu sorunun cevabı ağır sanayisi gelişmiş ülkelerin ucuz enerji ihtiyacıdır. Otomobil devi olan tüm ülkeler, ABD, Fransa, Almanya, Çin, Japonya, Hindistan, İngiltere vs. daha ucuza daha çok üretim yapabilmek için ucuz enerjiye ihtiyaç duymaktadır.
Türkiye’de dünya süper liginde söz sahibi olmak istiyorsa ucuz enerjiye yönelmeli ve üretim maliyetlerini minimize etmelidir.
Peki alternatif ve olmazsa olmaz enerji türü nükleer enerji midir? Bu sorunun cevabı belki zamandır. Çünkü güneş ve rüzgar enerjisi henüz yeterli düzeye gelmedi. Yüksek maliyetleri ve düşük randımanları bugün için bu seçenekleri 3-4 plana atmaktadır.
Peki istenilen düzeye gelinceye kadar yüksek enerji maliyetleri ile üretimleri yapamaya devam etmek ne kadar gerçekçi bir bakış açısıdır. Enerji maliyetlerini düşürüp üretim sayılarını artırmak ve eş zamanlı istihdamı yükselmek bugünün dünyasında nükleer enerji ile mümkün. Buna ayrıca yüksek mesai ücretlerini eklediğinizde Avrupa standartlarında bir yaşam Türk halkı için mümkün olacaktır.
Ben şahsen yeşil enerji teknolojinin yeterli seviyeye gelinceye kadar nükleer enerjinin kullanılması taraftarıyım.