Fransa’da akaryakıt zamlarına karşı başlayan “Sarı Yelek” eylemleri dördüncü haftasına girerken, insanın aklına ister istemez Fransız Devrimi(veya Fransız İhtilâli 1789-1799) geliyor.
Toplumlar memnun olmadıkları yöneticilerinin bir davranışını, bir uygulamasını, bir düşüncesini, haksız, gereksiz, yersiz, bularak karşı çıkarak ve bunu protesto eylemleriyle belirtme yoluna giderler.
Fransız halkı da akaryakıt zammıyla başlayan ve hayat şartlarının zorluklarını da kapsayan isyanlarını günlerdir eylemlerle protesto yapıyor. Aslında yönetilenin, yöneteni eleştirmesi ve iyileştirme istemesi gayet normal ve demokratik bir davranış biçimi.
Fakat radikallerin Vandalizme başvurması, tartışmaları da beraberinde getiriyor. Vandalizim, yani bir insanın bilerek ve isteyerek, kişiye ya da kamuya ait bir mala, araca ya da ürüne zarar verme eyleminin kime ne faydası var?
Bazı Fransız Vandalları, haklı Fransız vatandaşlarının da haklarına zara vermekte kalmayıp, aynı sorunlardan muzdarip esnafların mallarına da zarar vermeye başlaması, protesto ettiklerinden farkları olmadığını göstermiyor mu?
Haklı bir davada haksız olmak için çabalamak nedendir? “Zalime” karşı ayaklanıp “Zalimlik yapmak” kime ne faydası var? Oysa haklı isteklerini vandallığa bulaşmadan da pek ala anlatabilirler.
Tabi birde işin perdenin arkası var. Malumunuz Fransa birçok Afrika kökenli gömenlerin ve “Fransızların” yaşadığı bir ülke. Yılların ezilmişliğinin, ötelenmişliğinin fitili akaryakıt zamlarına karşı başlayan“Sarı Yelek” eylemleriyle ateşlendi.
Sanıyorum bu eylemleri Fransa Hükumetinin de “şapkayı önüne koyması” gerektiğini gösterdi. Üstelik Avrupa’nın merkezin devam eden bu gösteriler, Belçika ve Hollanda’da taraftar toplamaya başladı ve bir anlamda “Arap Baharı” etkisi oluşturdu.
Ben yine de Fransız vatandaşlarının sağ duyularını korumalarını ve bu şekilde sağlıklı bir sonuç almalarını arzu ediyorum. Şehirlere zarar vermek vergi veren insanlarının da haklarına saygı göstermemek ve hak yemektir.
2019 Yerel Seçimleri…
Türkiye de ise yerel seçim heyecanı var. Siyasi partiler Belediye Başkan adaylarını bir-bir açıklıyor. Her yerel seçim öncesi olduğu gibi bugün de aday olan hiçbir belediye başkanı Norveç – İsveç – Finlandiya’nin güzel şehirleri gibi şehir yapacakları vadini göremiyoruz.
Bu son derece üzücüdür. Hiç kimse kusura bakmasın ama bunun bendeki yansıması ise adayların son derece yetersiz olmalarıdır. Bir ülkenin yerel yöneticiler nasıl olur da kentlerini on yıllarca modern, yeşil, kentlere dönüştüremez.
Benim yerel yöneticilerden tek bir beklentim var. O da şehirlerini gelişmiş Avrupa şehirlerine dönüştürmeleri. 70’li yıllarda Avrupa doğmuş biri olarak bırakın 2010 yılları 70’lı yılların Avrupa kentleri bile halen hiçbir kentimizde yok.
Ben artık örnek şehirler görmek istiyorum. Belediye başkan adayı olan hangi “milli” siyasetçi bunu vaat ederse oyum onundur. Onun dışında masal dinlemek istemiyorum. Artık herkes yurt dışında gidip güzel şehirleri görüp geliyor. Lütfen ama lütfen artık şehircilik standartlarımız olsun.
Yoksa yaşanabilir Avrupa standartlarında şehirler yapmak için maalesef devşirme Belediye Başkanları ithal etmemiz gerekiğini düşüneceğiz.