Demokrasi: Siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın ya da düzenli aralıklarla halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, toplumsal ve ekonomik durumu ne olursa olsun tüm yurttaşların eşit sayıldığı yönetim biçimidir.
Muhalefete ve karşı düşünceye saygı duyacaksın.
Demokrasinin evrensel ilkelerini kabul edeceksin.
Seçilmişlerin demokratik haklarına saygı duyacaksın.
Halkın oyuna inanacaksın…
Duverger, kitabının “Tek Parti ve Demokrasi” bölümünde, Atatürk Türkiyesi’ne önemli bir yer ayırmıştır.
Duverger şöyle diyor:
“1923 sonrası Türk evrimidir. Türkiye engelsiz ve sıkıntısız şekilde tek parti sisteminden plüralizme (çoklu sisteme) geçmiştir. Bugün, Ortadoğu devletlerinin en demokratik olanıdır.” Duverger’e göre, “…basiretle uygulanan bir tek parti yönetimi, bugün gerçek bir demokrasinin kuruluşunu mümkün kılacak…” çalışmalar yapmıştır. (s.364)
Tek parti, tek parti diye her gün itibarsızlaştırmaya çalıştıkları parti, işte bu demokratik hareketi yapmıştır.
Tarihe geçen ve demokratik hareketi gerçekleştiren ; şimdilerde: Diktatör, diktatör dedikleri Cumhurbaşkanı İnönü için, ayyaş diye itibarsızlaştırmak ne kadar doğru?..
Saygın siyaset bilimci Prof. Maurice Duverger, ünlü kitabı Siyasal Partiler’de işte bunun için şöyle diyor:
“…Türk tek parti sistemi, hiçbir zaman bir tek parti doktrinine dayanmamış; tekele resmi bir nitelik vermemiş, liberal demokrasiyi ortadan kaldırma arzusuyla meşrulaştırmaya çalışmamıştır. Sahip olduğu tekelden daima rahatsızlık, utanç duymuştur.” (s.360)Diye yazar.
‘KOLTUĞA YAPIŞMAK’ Ne kadar doğru?
Politikacılar ister iktidarda ister muhalefette elde ettikleri makamları, oturdukları koltukları terk etmek istemiyorlar.
İşte ABD Başkanı Trump, koltuğu için dört bir yana saldırıyor. Seçim sonuçlarını kabul etmek istemiyor. Eğer Amerikan siyasal sisteminin, 200 yılı aşkın geçmişi ve oturmuş kurumları olmasa, “Seçimler hilelidir, bu nedenle başkanlığı terk etmiyorum, sürdürüyorum.” diyecek.
Ülkemizde de bunun örnekleri yaşanmadı mı?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde anayasa ve seçim yasası bir yana itilerek mühürsüz oy pusulaları geçerli sayılmadı mı?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde, “Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oldu” gibi tarihe geçecek ilginç bir açıklamayla, seçim iptal edilip yenilenmedi mi? Ancak 16 bin olan fark 800 bine çıkınca söyleyecek bir şeyleri kalmadı. Açık fark karşısında sonuçları kabul ettiler.
Yalanlar, algılar, koltuğa yapışmalar nereye kadar gider?
Geçmişten örnek almak varken, “Yalanlar, çok büyük yalanlar ve istatistikleri.” kabullenmek veya siyasal liderler hep kendilerinin söylediklerinin ve düşündüklerinin doğru olduğunu ileriye sürüp, “Ya benim gibi düşünürsün ya da karşısın, düşmansın” söylemini dikte ettirmek ne kadar doğru?
Bugüne kadar; ilan edilmiş olan “reform” ve “Yeni Ekonomik Paket” programları, kamuoyunda pek bir olumlu heyecan yaratmadığı ortadadır.
Koltuğa yapışmak değil; ‘HALKI’ düşünerek, gerçek Demokrasiyi yaşatmak ve özümsemek gerekmez mi?..