Sıkı Müge Anlı takipçilerinden biriyim. Şova yönelik yapılan tüm realite programlarının aksine kadın ve çocuklar, özellikle de engelliler konusunda hassasiyetini yakından bildiğim Müge Anlı’nın programını takip etmek aslında Türkiye gerçeği ile burun buruna gelmekle eşdeğer…
Ataerkil toplumların en büyük sancısı özellikle kadını olması gereken noktaya taşıyamamasıdır. Ben de ataerkil bir ailede büyüdüm. Son sözü hem rahmetli babam söylerdi. Çocukluk ve ergenlik yıllarında öyle arkadaşın evinde yatıya kalmak, bir kafeye gitmek ne mümkündü. Ta ki üniversite çağına gelene dek akşam ezanından önce evde olmak şarttı. O dönemin şartları böyleydi. Annenin görevi ile babanın görevi belirliydi. Kimse o görevleri ihmal edemezdi, böyle bir lüks yoktu. Keza evlatların da öyle…
İşte o görevler aileyi aile yapıyordu. Her şartta ailede bir karar merci oluyor, bazı evlerde kadın, bazı evlerde erkek… Bunda anormal bir bahis yok. Kadın ve erkeğin birliktelikleri nasıl kaçınılmaz ve doğalsa, bir aklın biraz daha üstünlüğü de aynı orantıda normal sayılmalı. Aklın diyorum çünkü asıl olan AKIL’dır, fiziksel güç değil…
Ama… Gel gelelim birçok annenin ve babanın erkek çocuğunu üstün, ayrıcalıklı, ulu manitu, vazgeçilmez, en güçlü, her şeye sahip olabilecek bencillikte yetiştirmeleri dişiler üzerinde çok olumsuz etkiler yaptı.
Müge Anlı’nın programında o kadar çok kadın cinayeti işleniyor ki… Ve de bazen çocuk cinayetleri…
Son olarak 10 yıl önce kendisini aldattığından şüphelendiği eşini planlayarak öldürüp gömen, ıssız bir mecraya götürüp cinsel organı dahil vücudunun birçok yerini bıçaklayan, “daha kötüsünü hak ediyordu” diyebilen bir şahıs suçunu itiraf etmek zorunda kaldı. Aldatılmak eşlerin birbirine yaşatabileceği en kötü duygu, eyvallah… Ama salla gitsin, öldürmek nedir? Ki ölünün ardından konuşmak kolay, sadece şüphelerden bahsediliyor, kanıt dahi yok aldatma eyleminin gerçekleştiğine dair…
Böyle bir sahiplenme duygusu yok… Bir insanı sahiplenmek sahip çıkmak, korumak, gözetmek, sevmek, mutlu etmektir. Bu duygu olsa olsa bir mala karşı hisle eşdeğerdir, bozuldu bu at gitsin…
Bu tip erkeklerin bu kafa(sızlık)dan nasıl sıyrılacağına bilmiyorum, caydırıcı cezalar, yasalar vs belki uzun vadede iş görür.
Ve fakat bu zihniyetin ana mimarlarının kadınlar olduğu düşünüldüğünde; kadınların eğitimi, elinin ekmek tutması, ayakları üstünde durmasının vahşetleri çok daha çabuk surette azaltacak yaklaşımlar olacağına yürekten inanıyorum.
Elbette bu bağlamda bakanlıklar dışında belediyelere de çok iş düşüyor. Eh ne de olsa artık sosyal belediyecilik diye bir kavram var ve halk ne mutlu ki bu kavramı içine sindirdi.
Yıldırım Belediyesinin kadına yönelik politikalarına bir göz atmak istedim, açıkçası sadece 2 yılda önüme çıkan veriler gerçekten doyurucuydu.
Yıldırım Belediyesi, Yıldırım Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi ile bir protokol yaptı. Bu protokol gereği kadının beş adımda sosyal ve ekonomik olarak güçlendirilmesini sağlayacak yeni bir iş birliğinin imzası atıldı.
- Kız çocuklarının ve kadının haklara eşit erişimi,
- Kadına yönelik şiddete karşı mücadele,
- Kadın sağlığı sosyal ve ekonomik hayata katılımı,
- Kadın eğitimi,
- Kadının sosyal ve ekonomik güçlendirilmesi adı altında 5 farklı başlıkta farkındalık oluşturucu ve bilinçlendirici faaliyetler gerçekleştirilecek.
Böyle bir proje kooperatifler aracılığıyla birçok kadına ulaşırsa ne mutlu ki ben bir tek kadına, bir tek çocuğa bile dokunabilmenin onlarca kadın ve çocuğun önünü açacağına inananlardandım.
Yine Yıldırım’da açılan Hüma Hatun Kadın Eğitim ve Girişimcilik Merkezinde kadınların sosyal yaşamdaki rollerini artırmalarına destek olunuyor. Hem meslekî becerilerini geliştiriyorlar hem de ev ekonomisine katkı sağlıyorlar.
Özellikle dezavantajlı kadınların eğitimlerden sonra merkezde çalışarak İşkur’dan da alınan ücretlerle ev ekonomilerine destekleri söz konusu… Bunun yanı sıra ev kadınlarının da evlerine iş götürerek kazanç elde etmeleri sağlanıyor.
Yıldırım’da kadınların rahat rahat spor yapmaları amacıyla Hüma Hatun Evlerinde açılan 600 metrekarelik alanda inşa edilen, 300 kişi kapasiteli tam donanımlı bir spor tesisi de hizmete girdi.
Kadın ve çocuktan yana pozitif ayrımcılık olsun, kimse de buna itiraz etmesin…!
Çocuklar, gençler geleceğimiz. Yine Yıldırım Belediyesinin hayata geçirdiği UYUMAYAN KÜTÜPHANE de çok güzel hareketlerden biri.
Kadınlara sesleniyorum, siz de okuyun, 20 bin eser var orada, gidin didik edin o kitapları…
Hiçbir belediyenin asfalt, alt yapı, kar küreme çalışmalarıyla ilgilenmiyorum, onlar zaten yapılması şart olanlar ve sadece yapılmadığında gündeme gelmeli… Dedik ya sosyal belediyecilik var artık… Bu ülkenin, ülke insanının hep bir adım daha ileriye gitmesi için belediyelerin görevleri var. Ne mutlu ki Başkan Oktay Yılmaz, tüm iç mihraklara rağmen güzel işler yapıyor. Gerçi o iç mihraklar da temizlendi gibi…
Bilinmez sanıyorlar amaçları… Oysa hepsi kafada, burada yazılmasa da…