Geçen yıl tarım yılı, bu yıl gıda yılı ilan edilen Nilüfer’in Belediye Başkanı Turgay Erdem’le çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Yaptıkları faaliyetlerden, Nilüfer ve Bursa’daki sorunlara kadar birçok konuyu konuştuğumuz röportajımızı aşağıda okuyabilirsiniz.
Nilüfer Belediyesinin Arge İnovasyon bürosu çok aktif çalışıyor. Avrupa Birliğinden hibe destekleri alıyorsunuz, bu destekleri daha çok hangi kanallarda kullanıyorsunuz?
Aldığımız hibelerin kullanım şekli de belli kullanacağımız alan da belli olduğundan ona göre proje yazıyoruz. Avrupa Birliğinin o formlarından faydalanarak yapıyoruz, bu aralar Bebka ile çalışmalar yapıyoruz. Sosyal girişimcilik merkezi ile ilgili yapmış olduğumuz bir çalışma vardı, yeni merkezi açtık. Bizim Nilpark olarak bilinen, bizim belediyenin de eski yeri olan binanın yedinci katında orada sosyal girişimcilik merkezi açtık. Yani o da Bursa’da ilklerden bir tanesi… Girişimci gençler orada fikirlerini paylaşıyorlar. İş insanlarıyla da bir araya gelecekleri bir ortam olarak yaratmaya çalışıyoruz. Şimdi mesela Kentsel Gıda Sistemlerinin Yenilikçi Living Lab Uygulamalarına Dönüşümünün Güçlendirilmesi” (FUSILLI) projemiz var. Hibe desteği aldık. Aslında belediye olarak Türkiye’de sadece biz varız. Belediye olarak Nilüfer belediyesi, bir üniversite bir de firma var. Üç katılımcıyız. Ayrıca bu projenin içinde Avrupa’nın 12 büyük kenti var, 400.000 Euro’ya yakın bir hibe desteği var. Bunun içerisinde de üç personel bu anlamda burada görevlendireceğiz. Tarımsal kalkınma üzerine bir proje zaten bizim de çalışmalarımız da o yönde gidiyor, geçen yıl da bu yıl da hepsi birbirini bağlıyor, gıdayı da bağlayan, yapısal hizmetleri de kapsayan bir proje yaptık. Dört yıl sürecek olan projemizde çalışmalarımız hızlı bir şekilde yürüyor.
Sonuç olarak ne alınacak bu projeden, yani Bursa nasıl faydalanacak ya da Nilüfer?
Biz Uludağ Üniversitesi ile bununla ilgili çalışmalara başladık, toprak analizleri ile ilgili yaklaşık 60 noktadan almış olduğumuz ürünleri, numuneleri üniversite değerlendirme aşamasında.
Örneğin küresel ısınmanın oluşturacağı etkiler bu çalışmaların kapsamında mı?
Tabii.. Oradan çıkacak olan sonuçlarla, alanda yapılacak olan ürün çeşitliliğini bir taraftan geliştireceğiz, bir taraftan sağlıklı gıdaya ulaşımda hangi metotların kullanılmasıyla ilgili üniversitelerle çalışma yapacağız. Dış temaslar da olacak, burada asıl Avrupa’nın bu konuyla ilgili yapmış olduğu uygulamaların izleneceği bir durum olacak. Normalde bu çalışmalar ziyaretlerle olacaktı ama şimdi pandemi dolayısıyla gidip gelinemedi. Çalışmaların içerisinde daha çok dijital ortamda paylaşımlar gerçekleşiyor ama bundan sonra yerinde de giderek deneyim paylaşımlarıyla süren bir çalışma olacak. Bize çok ciddi bir etkisi olacağına eminim, bizim çalışmalarımızla da örtüştüğü için ciddi anlamda bize fayda sağlayacak.
En son olarak kadınlar gününün öncesinde Avrupa yerel yaşam ve kadın erkek eşitliği şartını imzaladınız. Şunu sormak istiyorum Nilüfer belediyesinde kadın istihdam oranı nedir, kaç kadın çalışanınız var? İstihdam dışında belediyede kadınlara tanıdığınız pozitif ayrımcılıklar var mı?
Temizlik işleri gibi kadınların fazla çalışmadığı alanları çıkarsanız yüzde ellinin üzerindedir kadın çalışanlarımız. Temizlik işleri, park bahçeler gibi yani niteliksiz iş gücüne sahip olan alanlardaki çalışanları dışarıya çıkarttığımız zaman yüzde ellidir yada belki daha da fazla oran olabilir. Ben müdürlerimden biliyorum müdürlerimin üçte ikisi kadındır, üçte biri erkektir neredeyse… Pozitif ayrımcılık olarak da bakmıyoruz aslında biz buna. Kadın erkek özelinde ben o şekilde hiç değerlendirmedim kadınların varlığını, cinsiyet olarak kadın olabilirsiniz ama güç, akıl, davranış, hayata bakış, insan olarak bakıyorum. Bir ayrıcalık var ama, Nilüfer Belediyesinde uzun yıllardır 8 Mart‘ta kadın personel izinlidir. Kadınların da istediği eşitlik aslında pozitif ayrımcılıktan çok eşitliği yakalarlarsa hiç öyle bir şeye gerek kalmayacak. Kadın erkek eşitsizliği Türkiye’de var, bu yüzden çok çalışmamız lazım hep beraber…
Geçen yıl tarım kenti, bu yıl gıda kenti olma projeniz birbirine çok paralel ve bağlantılı… Nilüferliler bu projelerinize nasıl bakıyor?
Nilüfer iyi bir kent, modern bir kent, modern bir kentleşmemiz var, insanlar böyle bir kentte yaşamayı seviyorlar. Ama öte yandan bu projelerle biz insanların toprağa bakış açısını da görüyoruz. Zaten Nilüferlilerin hobi bahçeleriyle, bahçelere ulaşmak, toprakta çalışmak, bir şeyler ekebilmekle ilgili ciddi gayret içerisindeler, bizim de böyle alanlarımız var. Biz de köylümüzü destekleyelim, onlara neler verebiliriz belirleyelim, bu süreç içerisinde çalışalım istedik. Toprak analizlerini yapmamızdaki amaç biraz da bu. Çünkü geleneksel bir yapı var, yani “Ben bu sene buğdayımı ekip hasadımı yapayım, ne kazandım, Allah ne verdiyse” diyen bir kabulleniş var. Belki daha iyi ürünler olacak, daha çok gelir getirecek ürünleri yetiştirebileceğimiz alanları değerlendireceğiz. Bunlar için de analiz çalışmalarını yapıyoruz. Çiftçinin durumu kötü, bu birinci sorun. Konuya mutlak surette merkezi hükumetlerin öncelikle bir çözüm yöntemi bulması lazım. Sonra da bu analizlerle, bilimsel yöntemlerle çiftçinin nasıl geliştirilebileceğiyle ilgili çalışmalar başlatması lazım.
Biliyorsunuz bir tohum kütüphanemiz var, tohum kütüphanemizde üretmiş olduğumuz yerli tohum çeşitliliğimiz var, bunu geliştirmek derdindeyiz. Hibrit tohumlarla bugüne kadar sağlıksız şekilde beslenmişiz, artık bunun geri dönüşünün sağlanması lazım, topraklarımızı bile bozmuşuz. Uzmanlar diyor ki hibrit tohumu kullandığınız zaman 2 sene 3 sene sonra o topraktaki verimi bir daha aynı şekilde alma şansınız yok. Şimdi bunun tekrar geri dönüşünü nasıl sağlayabiliriz, nasıl tarım ilaçlarını kullanmadan ürün yetiştirme kabiliyetine sahip olabiliriz gibi çalışmalarla yol yürüyoruz. Amacımız buydu, bir çiftçi evi kurduk Akçalar’da. Çiftçi evinde eğitimlerimize başladık, çiftçilerimizle görüşüyoruz, neler yapmaları gerektiği ile ilgili tabi üniversiteden, belki tarım il müdürlüklerinden, profesyonellerden de yardım alarak o alandaki eğitimlerimizi yürütüyoruz. Bunun getirdiği süreç artık bizi sağlıklı gıdaya doğru götürüyor, bu yılı sağlıklı gıda konusunda gıda yılı ilan etmemizin nedenlerinden biri de bu. Sonra şimdi oralarda üretmiş olduğumuz ürünleri bir şekilde vatandaşımıza sağlıklı gıda olarak nasıl göndeririz, bunu Nilüfer Bostan adıyla markalaştırdık. Henüz ürün çeşitliliğimiz Nilüfer’de o kadar yok, bir yıl içerisinde bir sürü ürünü yetiştirip de pazarlayacak durumda değiliz, ama yavaş yavaş yapıyoruz. 20’yi aşkın kooperatifle iş birliği içindeyiz. Onların ürünlerini satmak için bir satış ünitesi koyduk ama bu yıl bunun 15’e kadar çıkartmayı hedefliyoruz. Değişik mahallelerde de uygulatmak istiyoruz. Daha hızlı üretim için konteynerlarla satış ünitemizi daha sağlıklı bir şekilde, daha hızlı nasıl üretiriz diye çalışmalarını yapıyoruz.
Bütün belediyeler kadınları işte bu yönde yüreklendiriyor, kooperatifleşin destek olalım ve saire diyor, kadınlar da üretiyorlar ama satacak yer yok? Bunu mu çözümlemeyi amaçladınız?
Aynı kaygıları biz de hissediyorduk biz de belki Türkiye’de olmadığı kadar çok kadın derneği var, 39 kadın derneğimiz var, mahalle kadın derneği olarak yani Türkiye’nin hiçbir ilçesinde bu kadar dernek yoktur, onları da biz kurdurduk denebilir. Teşvik ettik ve bunları destekliyoruz, şimdi onların ürettikleri için alanlar da yapıyoruz. Mesela Hasanağa’da bir binamız var, biz o binamızı lojistik merkezi olarak hem NİLKOOP (Nilüfer Kamusal Kalkınma Kooperatifi) adı altında yapıp orada hijyenik ortamda üretmiş olduğumuz ürünleri paketleyerek bunların dağıtımını da yapacağız. O zaman belki internet satışına kadar uzanan bir satış alanı da kurulacak. Diğer kooperatiflere de göndereceğiz, diğer illere de göndereceğiz. Böylece bir örgütlenme biçimi içerisine girdik, yavaş yavaş, bu iş böyle hızlı yapılabileceğimiz bir iş değil… Bunun için Konaklı’da yüz dönüm üzerine bir alanımız var, orada bir eko çiftlik çalışmasına başladık. Göletimizi hazırladık, sulu tarım yapmaya çalışıyoruz bir taraftan, bir taraftan da seralarımız var, orada hem kendi fidelerimizi hem de ekeceğimiz çiçeklerle ilgili de bir çalışma yapacağız. Böylece satın almaktan ziyade kendi ürünlerimizi yetiştireceğimiz tarım alanları olacak. Nohudundan fasulyesine varıncaya kadar çeşitli ekim alanlarımız var onları da ekeceğiz bu sene içerisinde, böylece oradan çıkacak ürünleri biz satış ofislerimize de göndereceğiz. Ayrıca NİLSÜT adında bir süt kooperatifimiz de var, henüz biraz yavaş yürüyor. İki kooperatifimiz için de bir proje hazırlığı içindeyiz. Soğuk hava deposu yapacağız, çünkü Nilüfer’de bir tane bile soğuk hava deposu yok, çiftçilerimiz ürettikleri elma armut ya da incir gibi ürünleri maalesef başka alanlara götürüp orada depoluyorlar veya depolayamıyorlar evlerine götürüyorlar, direk satış yapıp ucuza satmak zorunda kalıyorlar. Tüccara boyun eğiyorlar bir taraftan da, çünkü hemen tarladan alınca ucuza gidiyor, biraz beklenip piyasası oluştuğu zaman daha fazla para kazanılıyor. Dolayısıyla onlara yardımcı olmak için soğuk hava deposu projemiz var. Süt entegre tesisi yapacağız, o da büyük bir proje, güzel bir proje… Araştırdık bölgemizdeki köylerde ne kadar süt üretiliyor diye onun bir envanteri de var bizde şu an. O tesisi işletebilecek kapasitede süt yok maalesef insanlar hayvancılıktan da vazgeçmişler çok fazla süt üretmiyorlar ya da ürettiklerini kendileri ya da çevresinde tüketiyorlar. Biz alırsak o sütü insanları da hayvancılığa teşvik etmiş olacağız. Hazır bir pazar varken bölgemizdeki üretimini de arttırmak istiyoruz.
17 ilçeden Nilüfer’i ayıran özellik nedir?
İlklerin kenti olması… Gerçekten Nilüfer’de yaşayan profile, vatandaşlarımızın bilgi ve yaşam düzeyleri açısından baktığımız zaman bu birçok ilçeden çok daha üstteyiz. Bununla ilgili araştırmalar da var biliyorsunuz, İnsani Gelişme Vakfı’nın yapmış olduğu bir araştırma var, ilçeleri tek tek inceliyorlar, diyorlar ki oradaki kadın erkek eşitliğinden tut, katılımcılığı ve bir sürü kriter içerisinde içerisindeki değerlendirmelerde Nilüfer Türkiye geneli ilçeler arasında sekizinci sırada. Biz daha çok öne çıkmayı istiyoruz tabii ki hedefimiz öyle, ama bunun da başarılı olduğunu düşünüyorum açıkçası en azından yerimizde saymıyoruz ve aynı kararlılıkla yine devam ediyoruz.
Peki Bursa’nın ve Nilüfer’in sizce ana sorunu ne? Nilüfer için ilk öncelediğiniz konu, Nilüfer’de bu sorun çözülmezse olmaz dediğiniz sorun var mı?
En büyük sorunumuz ne biliyor musunuz? Sanayileşme. Türkiye’de dokuz adet organize Sanayi bölgesinin olduğu başka bir ilçe olduğunu düşünmüyorum. Açıkçası bakın kuzeyden kuzey batı ve güney hepsi sanayi bölgesi. Bir tek doğu artık merkeze doğru açılıyor bizim buradaki kolumuz… Bakıyorsunuz, Organize Sanayi Bölgesi, NOSAB olsun, Teknosab’dan tutuyorsunuz Akçalar’a Kayapa’ya kadar, Çalı’ya kadar bir yarım ay şeklindeki alanın tamamı sanayi bölgesi. Biz bunların içerisinde bir tarafta kent nüfusumuzu ve korumaya ve onları daha rahat hayatlar sürdürmeye gayret ederken, bir taraftan da çiftçilerimizi, tarımı korumaya çalışıyoruz. Düşünebiliyor musunuz bu kadar zorluğu? Göç de başka bir sorun, yılda 20 bin nüfus alıyoruz, yani en hızlı büyüyen, göç alan ilçelerin başına geliyoruz. Emlak satışlarında Türkiye’de sekizinciyiz. Türkiye’deki ilçeler bazındaki emlak satışının en yüksek olan ilçelerinden biriyiz, bir taraftan konut artıyor, bir taraftan nüfus artıyor, kentleşme artıyor, sanayi artıyor…
Peki bu altyapı sorununu getirmeyecek mi peşinden?
Getirmez olur mu, yani bu kenti yavaş büyütmek zorundayız, kent yavaş büyüdüğü takdirde biz bu sorunların üstesinden gelebiliriz. Diyorum ya, sanayiler geçtiğimiz günlerde İbrahim Burkay da aradı dedi ki sanayi bölgelerinde bizim o alanlarda konut ihtiyacımız çıkacak, daha sonra TEKNOSAB yapılaşmaya açıldığı zaman konut olmalı, oralarda sanayi yapıyorsun sanayinin bir kısmını oralarda yapılandıracaksın, insanları barındıracaksın ki bir anlamı olsun. Şehrin belli noktalarına yüklenmek doğru değil, bu yükler her yere dağılsın ama böyle bir çalışmamız olacak, biz de bunu destekliyoruz dedi. Öyle olursa biz de destekleriz dedim ama artık yeni sanayi bölgesi için biz onay vermiyoruz, vermeyeceğiz. Bunun için de elimizden gelen mücadeleyi yapacağız diye de ifade ettik. Hala da yapıyoruz aslında tüm Bursalıların sanayiye yeter demesini bekliyorum, Büyükşehir de dahil olmak üzere herkesin demesi gerekiyor.
Yeni otomobil fabrikasının Gemlik’e kurulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
O daha büyük bir sorun… Oraya otomobil fabrikası kuruyorlar, yan sanayinin tamamı Bursa’da. Nosab ve diğer sanayi bölgelerinde yan sanayiler mevcut. Asıl bizi etkileyecek olan oradaki kurulacak fabrika değil aslında, buralardaki yan sanayiye gelecek olan yükün burada nasıl sonuçlanacağı… Bu sefer oradan daha büyük bir alanla fabrikalar büyümek isteyecektir. Haklıdırlar tabii, fabrikaların büyüme kaygısına ben de katılıyorum ama bu yeni sanayi alanı üretmek anlamına geliyor. İşte bu o zaman Bursa’yı kimliğine oturtacağız, sanayi kenti diyeceğiz biz hepimiz sanayi kentinde oturduğumuzu varsayacağız ve tatil için başka yerlere gideceğiz diyeceğiz. Bir tarafta sanayi, bir tarafta tarihi, bir tarafı kültür, bir tarafta turizm dediğimiz zaman bunların hepsi bir arada olmuyor. Bursa’nın kurumsal ismi oluşmuyor.
Röportaj için teşekkür ederiz.