TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu ve Bursa Akademik Odalar Birliği tarafından, Türkiye’nin farklı yerlerinde yaşanan ve yeterli ekipmanla müdahale edilemediği için söndürülemeyen orman yangınlarına ilişkin basın toplantısı gerçekleştirdi. Basın açıklamasını TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Ferudun Tetik yaptı. Tetik tarafından yapılan açıklama şöyle:
Tüm Canlı Yaşamları Yanıyor, Orman Yangınlarına Engel Olalım!
“Ülkemizin dört bir yanında yaşanan orman yangınları nedeniyle büyük bir üzüntü içindeyiz. Yangınlarda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah`tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Yangında evlerini, tarım arazilerini, seralarını, hayvanlarını kaybeden tüm yurttaşlarımıza dayanışma duygularımızı iletiyoruz.
Cumhuriyet tarihinin en büyük yangınları yaşanıyor. Yanan ormanlarımız 155 bin hektara ulaştı…
Akdeniz Bölgesi’nde orman yangınlarının etkilediği alanlar, Gebze Teknik Üniversitesi Harita Mühendisliği Bölümü İleri Uzaktan Algılama Teknoloji Laboratuvarı’nda optik ve termal uydu görüntüleri kullanılarak haritalandırıldı.
Yaklaşık 57 bin hektar alan Muğla’da yanan alanlarımız. Manavgat’ta 60 bin hektar alan, Mersin, Adana ve ülkemizin birçok bölgesinde 38 bin hektar alanla birlikte, çıkan yangınlarla yanan orman 155 bin hektara ulaştığı bildirilmektedir.
Böyle bir alan, Bursa ilinin Nilüfer, Osmangazi, Yıldırım ve Kestel ilçelerini yan yana getirdiğinizdeki yüz ölçümüne eşit, İstanbul ilinin 1/3 büyüklüğünde bir alandır.
Ülkemizin özellikle batı ve güney kıyılarında küresel iklim değişikliğine bağlı olarak mevsimsel sıcaklıklarının arttığı dönemlerde insan kaynaklı orman yangınları hemen her yıl tekrarlanmaktadır. Bu yangınlar can ve mal kaybına neden olduğu kadar, ülkemizin orman varlığını tüketerek ortak geleceğimizi tehdit etmektedir. Özellikle Akdeniz iklim kuşağında bulunan yaklaşık 13 milyon hektar ormanlık alanımız büyük risk altında bulunmaktadır. Ülkemizde her yıl on binlerce hektar ormanlık alanımızın yok olmasına neden olan bu yangınların engellenmesi ve ormanlarımızın korunması, başta kamu otoritesi olmak üzere tüm yurttaşların ortak sorumluluğudur.
Baştan önlemler alınmalı; yeniden rehabilite etmenin maliyeti önlem alma maliyetinden 40 kat fazladır.
Orman yangınlarına engel olmak ortak sorumluluğumuz olmakla birlikte, yangınlarla mücadele etmek, başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere kamu kurumlarının anayasal görevidir. Ne yazık ki son yıllarda sayısı ve boyutları giderek artan orman yangınlarıyla mücadelede büyük zafiyetler yaşanmaktadır. Yangınların kontrol altına alınmasını ve kayıpların en alt seviyede tutulmasını engelleyen bu zafiyetin nedeni, özelleştirme uygulamaları nedeniyle Orman Yangınlarıyla mücadele ekip ve ekipmanlarının tasfiye edilmesidir.
2019 yılında AKP iktidarı THK hizmet verdiği yangın söndürme işini özelleştirmiştir. Bu nedenle de THK atıl bırakılmıştır. İhale usulüyle uçaklar kiralanmaya başlanmıştır. Bu gibi hayati işler özelleştirilmez!
Önlem alma maliyeti, yeniden rehabilite etme maliyetinin 40 da biridir. Giden canlılarla birlikte , tüm ekosistem, bütün flora fauna, bu yangınlardan etkilenmiştir. Sistemin tekrar kurulması elbette zaman alacaktır. Katlamalı olarak da baktığımızda çok daha fazla ikincil zararlarımız oluşmuştur. Bunun toplam bedeli görünen zararın 40 katından çok daha fazladır.
Elektrik hatlarını yenilenecek, insanları eğitilecek, camı, şişe ve sigara atılmayacak elbette. Ancak bir yangın durumunda devrede olması gereken THK nerede?! THK, Kuva-i Milliye ruhuyla iş yapan bir kurumdu. Yangın pilotları vardı. THK’ nun yangın uçakları devreden çıkarıldı. Vatan korunurken, Türk Kuşu korunamadı. Bu sistem çökertildi ve bize ait olan unsurlar milli mesele olmaktan çıkarıldı ve özelleştirildi. Böyle bir milli mesele kiralama ile yürütülür mü?
Bilindiği gibi 1925 yılında kurulan ve ülkemizin havacılık alanında en deneyimli kurumlarından biri olan Türk Hava Kurumu (THK) AKP iktidarı dönemi boyunca sistematik olarak küçültülmüş ve nihayetinde 2019 yılında kuruma Kayyum atanarak bütünüyle tasfiye edilmeye başlanmıştır. Kurumun elinde bulunan yangın söndürme uçakları ve diğer ekipmanları ile gayrimenkulleri ihale yoluyla satılmak istenmektedir. Gayri menkullerin satışı yargı erki tarafından iptal edilmiştir.
Kendi uçaklarımız ve ekipmanlarımızla etkin bir biçimde orman yangınlarıyla mücadele edebilecek durumdayken, Tarım ve Orman Bakanlığı yangınla mücadeleyi Rus Şirketlerine ihale etmiştir. Kiralık uçakla yapılan yangın müdahalesinin yeterli olmadığı apaçık biçimde ortadadır.
100 yıla varan Cumhuriyet kurumlarımızdan birisi olan Türk Hava Kurumunun kayyum eliyle tasfiyesine son verilmeli, kuruma ait uçak ve taşınmazların satışı için yapılan ihaleler derhal iptal edilmelidir. Kurumun yangın söndürme araçlarının sayısı ve kapasitesi artırılarak, modernizasyonu sağlanmalıdır.
Neler öneriyoruz, ne yapacağız…
Her ne kadar şu anki önceliğimiz mevcut orman yangınlarının kontrol altına alınması ve oluşan mağduriyetlerin en kısa zamanda giderilmesi olsa da; orman yangınlarını önleme, müdahale ve gelecek planları ile ilgili doğru eylem planları uzman ve liyakatli kişilerce hazırlanır ve uygulanırsa bundan sonra orman kaybetme riskimiz çok daha az olacaktır.
Ülkemizde gerçekleşen orman yangınlarının sadece % 5 inin doğal sebeplerden kaynaklandığını gösteren verilere bakacak olursak, mevcut yangınlarda insan etkisi ve ihmali olduğunu bilimsel verilere dayanarak söyleyebilmekteyiz. Ormanlık alanlarda insan etkisi özellikle belirli aylarda önlendiği takdirde yangın riski önemli oranda düşecektir.
– Ülkemizdeki orman varlığının neredeyse yarısında maden ocakları bulunmakta ve buralarda yoğun madencilik faaliyetleri yürütülmektedir. Yürütülen faaliyetlerde orman yangınlarına dair bilincin ne durumda olduğuna dair herhangi bir araştırma ya da veri bulunmamaktadır.
2B’ ler ve İmar Barışı ile yayla ve ormanlık alanlarda mantar gibi türeyen “kırsal gecekondular” ile birlikte orman – insan etkileşimi ve dolayısıyla orman yangını riski daha da artmıştır.
Orman ile yerleşim yerleri arasında hem etkileşimi artıracak hem de olası bir yangında yerleşim yerlerinin yangın riskini azaltacak üst ölçekli afet planları yapılmamaktadır.
Özellikle orman alanlarına yakın kırsal alanlarda anız yakılması; nemin düşük, sıcaklığın yüksek seyrettiği mevsimlerde orman yangını riskini artırmaktadır.
Yine kritik aylarda ateşli pikniklerin yapılması, izmarit, cam (şişe) gibi tutuşturucu maddelerin dikkatsizce doğaya atılması yangınlara sebep olmaktadır.
Ülkemizde doğal yayılım gösteren ve yangın bölgelerinin büyük çoğunluğunu oluşturan Kızılçam ormanları ve makilik alanlar, yangın ekosisteminde yer alan türlerdir. Kızılçamın çok erken (altı yaşından itibaren) kozalak vermesi, ağaç yansa dahi kozalaklarını üzerinde uzun yıllar tutabilmesi ve kozalaklarının çimlenme yüzdesinin yüksek sıcaklıkta %90 oranında artması, bu türün yangınla beraber evrimleştiğini göstermektedir. Böylelikle Kızılçam, yangın sonrası kendini çok hızlı bir şekilde gençleştiren ve yeniden var eden bir tür olarak kabul edilmektedir.
Kızılçam 30-40 yaşlarında doğal budanması en üst düzeye ulaşarak (alt dallarının güneş görmemesi sebebiyle kuruyup dökülmesi) ormanda yanıcılığı artıran bir örtü oluşturmaktadır. Düzenli olarak bu kuru dallar yüzeyden temizlendiği takdirde orman yangını büyük bir afet olmaktan çıkacak, daha geç yayılacaktır.
Özellikle kritik dönemlerde Kızılçam ormanlarının yanması beklendiği için denetleme, düzenli olarak yangın kontrolü yapılması, yangına anında müdahale imkânı tanıdığı için büyümeden kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.
Yangın da aynı sel gibi, heyelan gibi, deprem gibi – her ne kadar antroposen etkisi fazla olsa da – doğal bir afettir. Orman yangınından etkilenme riski yüksek olan orman köylüleri başta olmak üzere, orman ile etkileşimi yüksek olan “turizm” tesislerinde konaklayacak kişilerin bu afete karşı tıpkı diğer afetlerde olduğu gibi eylem planları (toplanma, tahliye ve hatta gerekiyorsa müdahale) konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi gerekmektedir.
Toplum, okul sıralarından başlayarak, gerek Bakanlık gerekse STK` lar aracılığı ile orman yangını ve diğer afetlere karşı bilgilendirilmeli, eğitilmelidir.
Orman yangını ile mücadele ayrı bir uzmanlık alanıdır. İnsanlarımız tüm iyi niyetiyle yangına müdahale etmek için seferberlik halinde olsalar dahi, bu işin eğitimini alan uzmanların koordinasyonu altında görev yapması çok daha önemlidir.
Orman yangını ile mücadele edecek STK` lar hızla örgütlenmeli, halkın bilinçlendirilmesi ve olası müdahalelere katılabilmesi konusunda eğitimler düzenlemeli; şu an yaşanılan gibi yetersiz personel, araç ve koordinasyon durumlarında daha risksiz çalışmaların gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
Bölgeye hakim (topoğrafya, rüzgar, su rejimi, bitki varlığını iyi bilen) Orman Genel Müdürlüğü (OGM) uzmanları, afet durumda yangın amiri olarak koordinasyonu sağlamalı ve müdahale ile ilgili operasyonu merkezi yetkililer yerine yürüterek krizin önlenmesini daha muhtemel kılmalıdır.
Hava filosu; özellikle yangının ilk başlama döneminde ve kara araçlarının ulaşamadığı bölgelerde yangının kontrol altına alınması ve büyümesinin önlenmesi için olmazsa olmaz bir yangın müdahale aracıdır. Mutlak suretle Ülkemizin kendi hava filosunun bulunması şarttır. Bu hava filosunun Türk Hava Kurumu bünyesinde sağlanabileceği gibi dünyanın en büyük hava güçlerinden birisi olan Türk Hava Kuvvetleri bünyesinde de oluşturulabileceği değerlendirilmelidir.
Orman yangınlarını yalnızca uçak ve helikopter ile söndürmek ve soğutmak mümkün değildir. Tüm araç ve personelin (uçak, helikopter, arazöz, insan gücü) yeterli sayıda her daim hazır olması ve koordineli bir şekilde kullanılması gerekmektedir. Ancak bugün bakıldığında, son 20 yılda çıkan orman yangını sayısının %50`ye yakın artmasına karşın OGM bünyesinde bulunan sadece uçak ve helikopter sayısı değil, personel ve arazöz sayısında da yetersizlikler olduğu ve gerekli artışların sağlanmadığı görülmektedir.
Ormanlar, barındırdığı flora ve fauna ile birlikte orman ekosistemini oluşturan yapılardır. Bu nedenle yangın sonrası kamuoyunda tartışılan badem, ceviz, zeytin gibi meyve ağaçları 6831 sayılı Orman Kanunu`na göre orman ağacı değildir. Bu tip ağaçların, bulunduğu bölgede kendiliğinden yetişememesi, bakım zahmetinin çok olması, meyvelerin toplanması için altlarının sürekli temizlenerek açılmasının gerekmesi ve maki bitki örtüsünün yetişmesine izin verilememesi gibi nedenlerle orman oluşturmaları mümkün değildir.
Hali hazırda seyreden iklim krizi ile yükselen ortalama ısı artışlarından dolayı çok daha kurak dönemler yaşayacağımız kaçınılmaz bir gerçektir. Bu nedenle; kuraklığa dayanımı, kendiliğinden oluşması ve ekosistem oluşturması ile yanan Kızılçam orman alanlarımızın ana ağaç türü olarak Kızılçam ağaçları ile gençleştirilmesi gerekmektedir. Ancak bu Kızılçam ormanlarının aralarına, daha geç tutuşan, kuraklığa dayanıklı Akdeniz ve Ege ekosistemine uyum sağlayacak ağaç türleri ile ara kuşaklar tesis edilebilir.
Şu an yaşadığımız yangınlar kontrol altına alınır alınmaz;
Kontrol altına alınan orman alanları soğutulduktan sonra tamamen söndürülmesinin ardından yapılacak doğru bir etüt ile hangi türün nerede var olduğu, tekrar aynı duruma nasıl getirileceği ve ormanın tekrar gençleştirilmesi için eldeki mevcut envanter varlığının incelenmesi gerekmektedir.
Yangının ardından gerçekleştirilecek boşaltma kesimi (tamamen yanmış olan ağaçların alandan kaldırılması) bile belirli bir plan dahilinde gerçekleşeceği için birkaç yıl alabileceği kaçınılmaz bir gerçektir.
Arazi çalışması yapılırken mevcut yanan ağaçların köklerinin alınıp alınmayacağı, toprak derinliği ve arazi tesviyesi için toprak derinliği belirlenerek teraslama vb. işlemlerin yapılıp yapılmayacağının kararı verilerek hesaplanmalıdır.
Kızılçam kendini hızlıca yenileme yeteneğine sahip olduğu için öncelikle en az 1 vejetasyon süresi (yetişme süresi) beklenerek arazideki tekrar yayılımının gözlemlenmesi gerekmektedir. Gözlemlenme süresi sonunda vejetasyon gerçekleşmeyen alanlar için gençleştirme gerekiyorsa tohum ekimi ya da fidan dikimi yapılmalıdır.
Ekim ya da dikim yapılacaksa; kızılçam ağırlıklı, monokültür (tek tip) olmayacak şekilde ekim/dikim yapılmalı ancak orman alanının mevcut yapısı bozulmamalıdır.
Kamuoyunun ağaçlandırma baskısı, yanan alana getirilecek farklı türden tohum ve fidanların tutma ihtimalini düşürürken, mevcut ekosistemin kendini onarmasını da güçleştirecektir. Orman Genel Müdürlüğü (OGM) uzmanların kontrol ve tavsiyeleri dikkate alınmalıdır.
Ekim/dikim yapılacaksa; ormanın mevcut ekolojik durumunun korunması hem ormanın tekrar yeşermesi hem de eski ekosistemine kavuşması için zorunluluktur. Ekim/dikim için alana getirilecek tohum ve fidanlar yanan orman ile aynı rakımdan ve ekolojik isteklerden seçilip toplanmalı, mümkünse aynı habitat içerisinden karşılanmalıdır.
Orman yangınlarından toprak yapısı yok denecek kadar az etkilenmektedir. Yangın sonrası mümkünse toprak işlenmemeli, yanma ile birlikte toprakta kalan kül içerisindeki sodyum, potasyum, magnezyum gibi elementlerin gübre etkisi yaratan besleyiciliğinden faydalanılmalıdır.
Sonuç olarak;
Mevcut durumda orman yangınlarının kontrol altına alınması tek önceliğimiz olsa da; orman yangınlarına müdahaleden önce önlemeye yönelik stratejiler geliştirilmeli, orman yangını/afet eylem planları uygulamaya geçirilmelidir. Orman ile iç içe geçecek yerleşim yerlerinin ve turizm tesislerinin yapılması engellenerek yangın riskinin azaltılması gerekmektedir.
Ülkemizin sivil ve askeri tüm olanaklarının yangın bölgelerine sevk edilerek yangınlara müdahalelerin yeterli derecede yapılması ve ayrıca özellikle kara yoluyla ulaşılamayan bölgelerdeki yangınların söndürülmesinde yeterli sayıda helikopter ve uçakların bu bölgelerde görev yapması için her türlü imkân seferber edilmelidir. Bu amaçla kendi yeterli uçak filomuzun faal olmasına kadar derhal yangın uçağı bulunan ülkelerden resmi yollarla yardım talebinde bulunulmalıdır.
Yaşanılan bu süreç bize yine göstermiştir ki, yangın anında bu süreci doğru yönetmek için tıpkı Covid Pandemisi sürecinde olduğu gibi yeterli bilimsel donanıma sahip akademisyenlerden oluşacak “Orman Bilim Kurulu”nun vakit kaybetmeden oluşturulması gerekmektedir.
Ülkemizde yaşanan bu yangınlar henüz başlamamışken 18 Temmuz 2021 tarihinde TBMM`den geçip 28 Temmuz 2021 tarihinde yayımlanan ve 7334 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yürürlüğe giren, ülke turizminin gelişimine katkıda bulunacak bir içeriği olmayan, ormanlarımızın, kıyılarımızın talan edilmesine yol açacak, kamu yararı içermeyen, doğaya, ekosisteme, insanlığın ortak mirasına zarar veren, toplumun yaşam alanlarını yok eden düzenlemeler derhal iptal edilmelidir.
Tüm bunlarla birlikte, TMMOB’ye ve Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB)’ ne bağlı meslek odaları olarak;
Yanan ormanlarımızın yeniden orman vasfını kazanana kadar, “169. Madde. Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.” şeklinde yer alan Anayasa`nın 169. Maddesi gereği yanan orman alanlarında hiçbir şekilde turizm, yerleşim ya da tarım gibi orman dışı bir faaliyetin gerçekleştirilmemesi için sürecin takipçisi olacağımızı, tüm kurullarımızla yanan alanların izlenmesinin sürdürüleceğini ve bu alanlarda yapılmak istenilen her hangi bir yapısal faaliyet olması halinde buna karşı her türlü yasal süreci yürüteceğimizi, bu yapılaşma sürecinin bir parçası olacak meslektaşımız olması halinde gerekli disiplin sürecini başlatacağımızı kamuoyuna taahhüt ederiz.
Bu vesile ile duyarlı yurttaşlarımızın iyi niyetle başlattıkları fidan kampanyalarının şu aşamada öncelikli konu olmadığının bilinerek, doğru bir organizasyonla tüm varlıklarını kaybetmiş köylülerin barınma ile tarımsal ve hayvancılık faaliyetlerini tekrar kurabilecekleri yetkili kurum ve kurulların kampanyalarının desteklenmesinin önemini bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Yangında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza tekrar Allah`tan rahmet dilerken, yine canını yitiren tüm canlılar için çok büyük üzüntü içerisinde olduğumuzu bildiririz. Dileğimiz yangında zarar gören tüm vatandaşlarımızın ve canlılarımızın bir an önce sağlıklarına kavuşması, yangının biran önce tamamen söndürülmesidir.
Yangınla mücadelede bulunan yerli-yabancı, asker-sivil herkese şükranlarımızı sunarız.
Kalbimiz, vatanımızın yangından etkilenen her bir karışında atmaktadır…
Kamuoyuna saygılarımızla duyururuz.”