Akdeniz bölgesinin yoksul bir köyünde, iki derslikli bir okulumuz vardı.
Geniş bir bahçesi ve uygulamalı bir eğitim-öğretim sistemi..
1.2. Sınıflar, bir derslikte. 3.4.5.Sınıflar diğer derslikte, iki öğretmenimiz vardı.
Biri eğitmen, diğeri baş öğretmen. İkisi de köy enstitüsü mezunuydu.
Hatırladığım kadarıyla 60 kişilik bir öğrenci sayısı vardı.
Her sabah büyük coşkuyla okul yoluna düşer, sanki dünyayı fethedecekmişiz gibi özgüvenle yürürdük. Öğretmenlerimiz bizi okulun avlusunda güler yüzle karşılardı.
Her sabah “varlığımızı Türk varlığına” armağan ederek derslere başlardık.
Öğretmenlerimiz, sık sık hayaller kurmamızı, kendimize hedefler seçmemizi ve gökyüzü yeryüzüne inse de o hayalleri gerçekleştirmek için çalışmamızı öğütlerdi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetini; “yüksek karakterli koruyuculara” gereksinimi olduğunu, eğitimsiz, bilgisiz, kültürsüz, zayıf karakterli, korkak insanların en küçük olaylar karşısında bile ayakta kalamayacaklarını duyumsatırdı bize..
Ders aralarında bahçeye çıktığımızda sevinç çığlıklarıyla yeri göğü inletirdik.
Işık saçan öğretmenlerimiz ve sıraların üzerindeki ders kitaplarımızla, dünyanın dört bir yanına gider, yollar yürür, ırmaklar geçer, hayaller kurmaya devam ederdik..
Çok küçük bir kitaplığımız vardı. Diğer sınıflar ders yaparken biz sessizce kitapları okurduk.
Çağdaş Türk ve dünya edebiyatından örnekler içeren okuma parçaları…Çıt çıkmazdı.
Özellikle 5. Sınıfta; öğrenmeyi sevinç ve mutlulukla gerçekleştirirdik…
Tiyatrolar düzenler, köy halkına gösteri yapardık.
O zorluklara rağmen çok iyi bir eğitim-öğretim aldık..
O, bizlere öğrenme coşkusu veren, okula koşa koşa gelmemizi sağlayan ışıklı eğitim dizgesini sonraları yavaş yavaş yok ettiler.
-Aydınlığa gidecek tüm yolları kestiler.
-Tarikat-cemaat ve benzeri çalışmalarla çocukların kafasını çelmeye çalıştılar..
-Çağı yakalamaya çalışan bir ulusun köy okullarını kapattılar, köy çocuklarını taşımalı eğitime mahkûm ettiler!
-Ders kitaplarının içeriklerini değiştirdiler.
-Okulu kuru sıralardan ve dört duvardan oluşan soğuk çocuk ıslahevlerine dönüştürdüler…
-Çocuklarımızın önce öğrenme coşkularını, sonra da yokluğu varlığa dönüştüren hayallerini çaldılar. Varlık içinde yokluk yaşanmaya başlandı.
-40-50 Kişilik sınıflarda; okul kavramıyla hiç bağdaşmayan, bağsız, bahçesiz, apartman dairelerine onlarca çocuğu doldurup kafalarına kuru bilgi yükleme yolunu tuttular…
Bugün dünyada, büyük bilimsel ve teknolojik devrimler yaşanırken ne yazık ki Türkiye, bu gelişmelere seyirci kalmakta, her geçen gün çağdaş eğitimden kopmaktadır.
Şimdiki yetişen nesile bakıyorum da;
Kendine güvenen, çok başarılı, tuttuğunu koparan ‘O KÖY OKULU ÇOCUKLARI’ gitmiş…
Nerede kaldı ‘o köy okulları’ diye sormadan geçemiyorum.