Home GÜNCEL Bir tarih mirası -1- “Bayburt”

Bir tarih mirası -1- “Bayburt”

- Guncellenme Tarihi: 21 Temmuz 2022 13:09
13 min read
Bir tarih mirası -1- “Bayburt” için yorumlar kapalı
0

Bursa Büyükşehir Belediyesinin bir dizi programı nedeniyle 2 gündür Bayburt’tayız. Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi sorusunun yanıtı nazarımda her ikisi olsa da, ülkemizin güzel şehirlerini yerinde görmenin, atmosferini yaşamanın, hissetmenin, insanlarıyla birebir sohbet etmenin tadı bir başka güzel…

Genel olarak batı insanlarının bazılarının doğuya karşı önyargısını reddedecek değiliz… O yüzden hep Akdeniz – Ege sahillerinde tatil yapmak yerine arada bir de Anadolu’daki, Güney Doğu’daki, Karadeniz’deki vatan topraklarını, aynı bayrağın altında birlikte soluk aldığımız vatandaşlarımızı görmenizi şiddetle öneririm. İstisnasız hepsi size kapılarını, sofralarını açacaktır, bundan emin olabilirsiniz.

Gelelim Bayburt’a… Doğa harikası bir yer diyemeyiz, çevresindeki tepeler son derece çorak, toprak da verimsiz…

Bayburt Kalesinin Milattan sonra 1. Yüzyılda inşa edildiği varsayımına bakılırsa burada yerleşim çok daha eski çağlara dayanıyor. Saltuklular, Danışmendler, Trabzon İmparatorluğu, Selçuklular, İlhanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler’den sonra bin 514 yılında Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı topraklarına katılıyor. Tarih boyunca ekonomik iniş – çıkışlara, savaşlara ve ayaklanmalara, İran ticaret potansiyelinin düşmesine ve diğer etkenlere bağlı olarak şehrin nüfusu zaman zaman azalıp artıyor. Cumhuriyet döneminde ise nüfusun 1975’li yıllarda 110 bini aştığı biliniyor. Sonrasında da eğri hep düşüş çizgisinde seyrediyor. Şimdi bunları niye yazıyorum, anlatayım… Ülkenin batısında yaşayanların hep şikayet ettiği göç konusu öyle durduk yere gerçekleşmiyor. Kim ister ki doğduğu, atalarının, büyüklerinin yaşadığı veya gömüldüğü memleket toprağını terk edip, hiç bilmedikleri şehirlerde yaşam oluşturmak, ekmek bulmak için çabalamayı? Bu sorunun cevabının topyekun istemezdik olduğunu duyar gibiyim… Artık herkes biliyor ki, büyükşehirlerde ekmek bulursunuz ama zamanla yarışır, yaşadığınızı doya doya hissedemez, insanüstü bir çaba harcamak zorunda kalırsınız, hayatın, doğanın, dostlukların ve hatta ailenizle geçirmeniz gereken zamanın bile tadını çıkaramazsınız. Hep bir koşuşturma vardır.

Biz büyükşehirlerde yaşayanlar olarak her daim durağan ve dingin hayatın özlemini çekerken Bayburt’ta bunun fazlasıyla mevcut olduğunu hissettik. Öte yandan bu durağanlığın ve dinginliğin tadına orada yaşayanların varamadığını gördük ki bu da tamamen ekonomiyle doğru orantılı… Sohbetlerimiz esnasında genel olarak sanayileşme talebi olduğunu gördük. Oysa Bayburt’un sanayidense bir turizm cenneti olması çok daha kolay…

Orada bir kale var ki Türkiye’nin en büyük üçüncü kalesi, birinci yüzyılda yapılmış, Ruslar tarafından tan ağarırken ve kararırken ışıldayan çinileri çalınmış, yüzyıllar geçtikçe toprak altında kalmış… Bayburt (Çinimaçin) Kalesinin içinde 180 tane yerleşim konutu olduğu rivayet ediliyor. Bayburt’un maden yatakları (krom – bakır – kurşun – çinko – demir ve mermer) oldukça fazla olmasına, ekonomisinin bu minvalde dönmesine rağmen turizm açısından kale tam bir cevher… Hele ki, Dede Korkut, Bamsı Beyrek gibi birçok evliyanın türbelerini de içinde barındıran Bayburt’un tam bir tarih – kültür turizm merkezi olması hiç de zor değil… Hele ki içinden Çoruh nehrinin geçtiği ender şehirlerden biriyken…

Bizi iki gün boyunca son derece güzel ağırlayan Bayburt Belediye Başkanı Sayın Hükmü Pekmezci’ye, Ak Parti Milletvekili Fetani Battal’a, parti ilçe başkanlarına, ilçe ve belde belediye başkanlarına bir çağrım olacak. Turizm ve Kültür Bakanı Sayın Mehmet Emin Ersoy’u Bayburt’a davet edin, kaleyi gösterin… Sonra da arkeolojik kazıların başlatılması için evet diyene kadar kapısında yatın… İnanın ki şu an 85 bin olan nüfus 185 bin çıkacak, özellikle yaz aylarında turistlerle birlikte belki 300 bini bulacaktır. Bu kadar özel bir yerin turizme kazandırılması Bakanlık için de elzem olmalı… Bayburt’ta turizm anlayışı sadece Bayburtlulara yönelik yapılan yayla şenlikleri olmaktan çıkarılmalı…

Bayburt’ta ziyaret ettiğimiz yerlere dair birkaç gezi izlenimimi daha paylaşmak istiyorum. Bamsı Beyrek’in de türbesini içinde barındıran Kop Köyü ilk durağımızdı. Burada bize coğrafi yer işaretlemesi de alınmış Kokoç Çorbası ikram ettiler. Aşurenin, kuşburnu marmeladı ile yapılmış hali diyebileceğimiz bu kente özgü tatlı gerçekten çok lezzetli, ama ben daha gitmeden adını duymuş olmayı, merak ederek gitmeyi yeğlerdim.

Arpalı Belde Belediyesinin 50 kuruluş yılı için katıldığımız organizasyonda yöre sanatçısı Orhan Hakalmaz sahne aldı. Bizleri Erzincan Havaalanından karşılayan Belediye Başkanı Abdurrahman Polattimur’un Arpalı için çok iyi çalıştığını, tertemiz bir belde gördüğümüzü, çay bahçesi, kebap evi, düğün salonu gibi belediye tarafından işletilen mekanların çok nezih olduğunu belirtmek isterim. Arpalı’da yine Çoruh nehri üzerinde yemek yiyebileceğiniz inşası devam eden bir cam köprü projesi olduğunu gördük. Gerçek şu ki Başkan Polattimur vizyoner bir bakış açısına sahip…

Yine Taşçılar köyünde katıldığımız muhtarlık tarafından organize edilen yayla şenliğinde muhtar beyin eşinin yaptığı yemekler muhteşemdi. Yine buraya özgü labada yaprağında lor sarmasının tadına baktık, ülkemiz aslında tam bir gastronomi merkezi, bu bağlamda belediyeler de konuyu kavramış ve özümsemiş durumdalar, hepsi bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Bir hafta sürecek olan 26. Dede Korkut Kültür ve Sanat Şölenleri kapsamında Masat Köyünde yapılan organizasyona da iştirak ettik. Türklüğün manevi miraslarının çokça bulunduğu Bayburt’ta, Bursa’nın 2022 Yılı Türk Dünyası Kültür Başkenti olmasını sağlayan Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’a ve Bursa’ya çok değer verildiğini de gözlemledik, göğsümüz kabardı.

İki gün boyunca bizi dolu dolu bir programla ağırlayan Bayburtlulara yürekten teşekkür ediyorum, ilk kez Büyükşehrin bir programına katıldım. Son derece uyumlu bir ekiple yolculuk yaptım, başta Alinur Başkan olmak üzere Genel Sekreter Yardımcısı Ahmet Aka, Osmangazi ve Büyükşehir Meclis üyesi Aslıhan Köse’ye ve Büyükşehir Basın Sorumlusu Bahar Özgün kardeşime de tüm seyahat boyunca ilgi ve alakaları için teşekkürü bir borç bilirim. Gümüşhane izlenimlerimi yazımın ikinci kısmında paylaşacağım.

 

Load More Related Articles
Load More By Semra NEJLA TEKE
Load More In GÜNCEL
Comments are closed.

Benzer Haberler

Köfteci Yusuf’a Zor Sorular

Yusuf Akkaş’ın açıklamasını dinleyenler / okuyanlar eminim ki çok samimi bulmuştur. …