Araştırmalara göre:
Ülkemizde kadınları üç açıklayıcı repertuarda incelemek gerekir.
‘Toplumdaki kadın’, ‘bedendeki kadın’ ve ‘gelecekteki kadın’.
Tespit edilen özne pozisyonları ise; ‘güçlü kadın’, ‘ben ve benden olmayan diğer kadın’ ve ‘bastırılan kadın’ pozisyonlarıdır.
Kadın olmanın anlamına dair ideolojik ikilemlerin ‘çalışan eğitimli kadın / çocuğuna anne olan kadın’, ‘kadın erkek eşittir / kadın ve erkek doğaları itibariyle eşit olamazlar’, ‘kadın olmak güzel bir şey / kadın olmak kötü bir şey’, ‘ipler kadının elinde / çaresiz kadınlar’ olarak ülkemizin farklı coğrafyasında ortaya çıktığı da görülmüştür.
Bu çalışma, kadın olmanın kadınlar için ne demek olduğunun, toplumda var olan iç içe
geçmiş söylemlerden doğru konuşulduğunu ve kadın olmaya dair anlamın yinelenen ortak üretimini ortaya koymuştur.
Ancak, bu ‘ortak anlam’ Kadın konumlandırmaları da bu çeşitlilik ve statü içerisinden yapılmıştır.
Öncelikle ‘kadın olarak’; kim olduğumuz ve diğerine dair anlamlandırmalarımız, neleri yapabileceğimiz, nelere karşı koyabileceğimiz ve muhtemel eylemlerimiz hangi söylemler içerisinden konuştuğumuza bağlıdır.
**
YORUM SİZE AİT.
Siz, hangi konumdasınız?
Taa Rusya’dan gelip bir Türk’le evlenmiş 70 yaşındaki bir kadının Türkiye gözlemlerini
Sosyal medyadan dinledim.
Türkiye nasıl bir ülke görelim bakalım.
Kırık Türkçesiyle:
“Ben Türkiye’ye geldi, evlendi. Türk erkek, Türk kadınlar çok yemek seviyor. Hep çeşit istiyor.
Biraz oturuyor hemen yemek soruyor. Sonra hasta olmak anlatmayı çok seviyor. Şikâyet çok.
Kadınlar kendine zaman ayırmak bilmiyor. Hasta olmak bekliyor, doktora gitmek sonra doktor diyecek; dinlen çok yoruldun bunu bahane ederek hep hastalık konuşarak geçiriyor.
Çocukların elinde telefon ve hep televizyon başında.
Eşimin oğlu evlendi torun televizyon başında.
Geline; Çocuk seni az görüyor onları çok görüyor. Zihninde sen az onlar çok. Reklamları ezberlemiş. Öyle ezberlemiş istiyor, anne reddedince ağlıyor. İşte böyle ağlıyor sonra yine istiyor yine ağlıyor. 3 gün, 4 gün sonra anneyle arada çatışma oluyor. Şimdi saygı nasıl olsun? Kapat onu çocuk seni seyretsin seni anlasın senin güzelliğin onun beyninde yer etsin.
Kimse anlamıyor çocukların beyni kimlerle doluyor? Sen çocuğu doğurdun. Sen hatırlıyorsun onu kundakladı büyüttün. Sen hatırlıyorsun. O bunları bilmiyor. Karnını bile televizyon başında doyuruyorsun senin yüzüne bakmıyor o çizgi filme bakıyor. Sonra diyor ki: Çocuk yüzümüze bakmıyor, hiperaktif. Çünkü çocuğun beynini televizyon artık yeniden tasarladı.
Sonra çocuk o çizgi kahramanların vitrinde kostümünü görüyor istiyor ağlıyor çünkü çocuk aslında artık onlara ait oldu.
Kardeşi ile oynarken bile; oradaki karakterler gibi davranıyor ve o karakterler gibi konuşuyor. Diyorum ki: Bak çocuk babası gibi değil, senin gibi değil konuşması televizyon gibi.
Kadınlar çok konuşuyor hiç susmuyor. Düşünmeden konuşmak Türkiye’de çok.
Hep hastalıkları çok konuşmaktan, diyorum bana ters bakıyorlar.
Tiroid hasta, Çok yiyorsun ve çok konuşuyorsun, diyorum bana kızıyor.
Bana çok konuştukları zaman hemen elimle reddediyorum diyorum ki “Çok konuştun ben yoruldum. Çünkü dinlerken beyin doluyor ve ısınıyor.” Susuyorlar o zaman. Çünkü kalp de yoruluyor. Türk kadını güzel şeyler konuşmayı bilmiyor hep şikâyet.
Kocasından şikâyet ediyor, ailesinden şikâyet ediyor, çocuğundan şikâyet ediyor kendinden şikâyet ediyor. TV dizilerinin karşısında saatlerce çay içiyor. Çay içerken gönül demlenir fakat öyle olmuyor herkesin sinirleri kabarıyor sonra herkes evine gidiyor bu sefer ne oluyor hastalık oluyor.” ..