Masayı deviriyor ya da devirirmiş gibi yapanlara, sevgili Barış’ın sözleri:
……
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına.
Daha çatal, bıçak, kaşık icat edilmemişken
İsmail’e inen koç kurban edilmemişken
Bir kavga başlamış ki nasip kısmet uğruna
Kapağı ver, kulbu al, kurbanı hiç soran yok
Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına
…..
Bir ay oldu, asrın deprem felaketini yaşadık. Millet beraber oldu, yaraları sarmaya çalışıyor..
Tarif edilemez bu felaketin enkazı altında kalacağı belli olan iktidara rahat bir nefes aldıran ‘MASA’, politik bir deprem yaşatması ne kadar doğru?
Her konuda risk almadan, tarih yazılır mı?
Depremde 50 bini aşmış kaybımız varken, İstanbul ve çevre illerde ki binaların bir depremlik canı kalmışken, önlem, eşgüdüm ve öngörüleriniz nerede kaldı?
Aklıma Süleyman Demirel’in “Siyasi partiler iyi ahlak dernekleri değildir” sözü geliyor.
Eski enkaza bakarak yeni politikalar üretmenin zamanı geldi ve geçiyor.
Şahsi hırslara bakmadan masadan kârlı kalkmak olmalı.
Tabi ki; risk alayım derken risk vermek de var.
Yaptığınız ve yapacağınız hamlelere çok iyi bakmalısınız.
Yaşanan acıyı tarife gerek yok.
Politik acının tarifi ise çok.
Politik acıyı politikacı temsil ediyor.
Maalesef, ne kadar çok politikacı, o kadar çok politik acı!
Kader planını lider politikacılar yapıyor.
Siyasi lider üst düzeyde ikna becerisine sahip kişidir.
Lider, zaten “lead” eden, öncülük eden, peşine düşülen demek.
Liderin ikna gücü ne kadar güçlüyse, peşinden o kadar politikacı sürükler. (Ama o kadar da politik acıya neden olabilir.)
Öyleyse bu masanın,
Halil İbrahim sofrasına dönüşmesine ne demeli?
Bütün ulus gayrete gelmiş, deprem yaralarını sararken siz ne yapıyorsunuz?
Yoksa kader planımıza ‘risk’ vermiş olacağız.