“İki gözü, iki eli ve bir bedeni olan bir insanız.
Birilerinin, bir gün şansı açılır. Kendisine halk tarafından verilmiş bir sürü göze, ele ve ayağa sahip olduğunu görür. Kendi bedeni dışında bir başka bedeni daha belirir.
Bir benzeri bulunmayan bu beden, hem diğer insanlardan ayrıdır, hem de her şeyi görüp her şeyi yapabildiğinden bütün insanları kendi içinde tutmaktadır.
Kısacası bu, siyasal beden, yani devlet babadır.” Der, Fransız yazar La Boetie.
Bazılarımız okumuştur; tahminen 1550’de yazdığı ve 1579’da gizlice basılan ‘Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’, çoğunluğun tek bir kişiye boyun eğmesinin nasıl mümkün olduğunu ve insanların gönüllü kulluktan nasıl kurtulabileceğini anlatırken devlet ve iktidar ilişkilerine de yeni yaklaşımlar getiriyor.
La Boétie, bu kazanın nasıl olduğunu, tarihsel örneklerden yola çıkarak açıklamaya çalışır.
– Kuvvet yolu: Bazı insanlar zor, baskı, şiddet kullanarak diğerleri üzerinde egemenlik kurar. (Sparta ile Atina’nın silah zoruyla Büyük İskender’e boyun eğmesi örneğinde olduğu gibi.)
-Hile yolu: Halkın başkalarının kurnazlığı sonucu ya da kendi kendini aldatarak özgürlüğünü yitirmesidir. (Dionysios’un Siraküzalılara önce kral, sonra tiran olması gibi)
–Halkın nedensiz yere kendini kul köle kılması: Halkın kendini boyunduruk altına sokacak siyasal iktidar kurumunu yaratmasıdır.
★★★
Sosyal medyadan izlemiştim.
Ülkemizde derin yaşanan yoksulluğu, eminim okuyunca siz de çok etkileneceksiniz:
Simit almak için sıraya giren dede ve kız torunu.
Dede, tertemiz elbisesi, ayakkabıları ama eski.
Çocuk iki de bir ‘‘Hadi dede, acıktım, bana da tahinli al.” diye söylenir..
Dede, cüzdanını çıkarır parası yetmez.
“Sonra alırız.” derken;
Simitçi “Oturun şu masaya..”der.
Tecrübeli simitçi içerden iki tabak yapmış, çok özel tabakların içine her şeyden koymuş.
Çocuğun istediği tahinli, simit, börek, bu arada tatlılardan da unutmamış, silme iki tabak doldurmuş.
Çaylar da gelince simitçi tabureye oturur..
Sohbete başlarlar…
Sonra simitçi, biraz kağıt para çıkarır ve adamın gömlek cebine koyuverir…
“Yarın gel işine başla!” der.…
Simitçi o an söylemez ama ‘dede’ onun ilkokuldan arkadaşıdır.
Dede onu tanıyamaz ama simitçi onu tanır.
Simitçi, devlet okuluna giderken, dede özel kolejde imiş..
Çok zengin bir ailenin çocuğuymuş..
Şimdi hayat bu, ne olduğun değil, ne olacağın önemli.
Yeter ki içindeki insanlık yaşasın!..”
Farkında olanlara ne mutlu!…
Dünyayı içindeki insanlığı, en iyi işi en iyi olana verecek ve sevgiyi yaşatan iyiler kurtaracak!…