Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da birçok yazar, şair ve gazetecinin konuk olduğu fuarda edebiyat dünyasının önemli isimleri kitapseverlerle buluştu.
Gemlik Kitap Limanı adıyla gerçekleştirilen fuar, bu yıl 16 – 24 Eylül tarihleri arasında, Gemlik İskele Meydanı’nda gerçekleşti. Fuarın ilk gününden itibaren birbirinden önemli konuklar yer alırken ziyaretçiler yoğun ilgi gösterdi.
Usta yazar ve şairler Namık Kemal Behramoğulu’nun oğlu, Ataol Behramoğlu ile Nihat Behram’ın yeğeni olan Onur Behramoğlu ile Sivas Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden 33 kişiden biri olan şair Behçet Aysan’ın kızı Eren Aysan, Gemlik Kitap Limanı’nda “Edebiyat ve Gelecek” başlığıyla söyleşi gerçekleştirdi.
“Acının zamanaşımı olmaz”
Madımak Oteli davasının zamanaşımına uğramasına ilişkin konuşan Eren Aysan, “Ne yazık ki çok yakın zamanda bir hukuksal mücadelemizi kaybetmiş olmanın acısını yaşadık. Ben Sivas Katliamı’nda öldürülen şair Behçet Aysan’ın kızıyım. Yıllardır duruşmalarda söylediğim gibi ‘Acının zamanaşımı olmaz” diyerek cümlelerine başladı. Devamında konuşan Aysan, “Çok sevdiğim İtalyan düşünür Umbert Eco’nun kitapları ülkemizde de çok seviliyor. Hatta ‘Gülün Adı’ kitabı filme uyarlandı. Onun çok özel Orta Çağ tezi var. O da şu; Eco diyorki ‘Günün birinde Amerika’da uzun süren bir elektrik kesintisi olsa ve o elektrik kesintisinden sonra büyük kulelerden inemeyen, sokağa çıkamayan insanlar olsa ve yine hemen arkasından o elektrik kesintisiyle birlikte ulaşım durma noktasına gelse dolayısıyla bir süre sonra marketlerdeki o ürünler bozulsa, 1 hafta 10 gün sonra insanlar güvenliksiz bir ortamın içerisine düşerler mi düşmezler mi? Çünkü güvenlik algısı hayatımızdaki en önemli şeydir. Güvensizlik ortam ister istemez sokak çatışmalarını meydana getirir. Devlet güvenliği koruyamayınca kişi kendisini koruma noktasında hisseder. Başkalarına karşı bir savunma aşamasına geçer ve o ortam içerisinde gittikçe tedbirsizlik olur. Dolayısıyla modern çağda bir Orta Çağ olur mu düşüncesi üzerinden Eco kendince bir alan yaratıyor. Yeni dünya içerisinde çok konuşulan iki başlık var: dünya tek imparatorlukla yönetilecek yani diktatörlük egemen olacak ve o egemenlik sahası içerisinde insanlar bir süre sonra insanlar kimliksizleştirilecek. Bunun başlangıç noktasını şöyle düşünün; mesela dünyada çok ciddi göçmen krizi yaşıyoruz ve çok yakın zamanda milyonların göç edebileceği konuşuluyor. Bunların tüm karşısında milliyetçilik çok yaygınlaşıyor. Bu noktada edebiyat nerde? Bu nokta biz neredeyiz? Yazarın işlevi aslında ne olmalı sorusu karşımıza çıkıyor” dedi.
Söyleşide edebiyatın geleceğine ilişkin konuşan Onur Behramoğlu, “Edebiyatın geleceği için çok karamsar olmamamız gerekiyor. Bir kıvılcım olması ve umut olmasu lazım, eğer olmasa zaten bizde başka şehirlerden gelerek sizinle buluşmazdık. Demek ki bir umudumuz var ve o umudun geleceğini de konuşmak lazım ama onu da illa büyüteceğiz diye hiç olmayan hikayeyi de olmuş gibi anlatmamak gerekiyor. O yüzden önce içerisinde olduğumuz hali bilelim, sonsuza kadar sürmeyeceğini içerisinde mutlaka ileri yönde bizi alıp götürecek bir başka sorumluluğunu barındırdığını o değişimin hangi noktada bulunup hangi kolunu büyütmemiz gerektiğini konuşmamız gerekir. Şu an içerisinde bulunduğumuz hali çok kötü düşünüyoruz belki ama 100 yıl öncesine kıyaslarsak, biz Balkan Harbindeyken Türk kuvvetlerini oraya göndermek için Türk sularında Türk kaptanının kullanabildiği gemimiz bile yoktu. Hani her şey çok mu kötüye gitti? Bir de buradan bakalım yani savaşacak kuvvetlerimizi yollarken bizim kendimize ait Kabotaj Bayramımız oldu. Bir gemiye sahip olmanın ne kadar değerli olduğunu orda öğrendik. Türkiye ve dünya bazı yanlışlar yaparak bir şeyleri elbet öğreniyor. Tabi o yanlışları görmezden gelmemeliyiz şiir ve edebiyat biraz bunlar için de var” ifadelerini kullandı.