Tam 5 asır öncesi; Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu enderunda Malumat-ı Nafia (Faydalı Bilgiler), İdare-i Beytiye (Ev İdaresi), Adab-ı Muaşeret dersleri vardı.
Din ve devlet işleri birbirinden ayrıydı.
100 Yıl öncede; ahlaklı yurttaşlık için çalıp çırpmadan, alın teriyle kazanmak gibi insani erdemleri öne çıkaran cumhuriyet rejimi, bu dersleri ilkokulda zorunlu yaptı.
Cehalet; sadece bilgiyle yok olmadığını gören Mustafa Kemal Atatürk “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” derken, üç kavramı yan yana getirmesi tesadüf değil.
Şimdi; sokakta, sahada, sporda, evde, okulda şiddetin her türlüsü yaşanıyor. Kendine en çok yakışan nezaketi, zarafeti ve muhabbeti unuttu insanlık.
“Ben” duygusunun zirve yaptığı siyasette üslupsuzluk kol geziyor.
Meclis kürsüsünde konuşan bir vekili dinlemek, ona saygı göstermesi gereken erdemli bir davranış varken, bağıra çağıra, hakaretler yağdırarak tepki gösterme meşrulaştırıldı!
Ne acı ki; yerde can çekişen bir insan için, “Allah’ın gazabı işte böyle olur” deme noktasına, ne ara gelindi?..
Sosyal medyada çok yaygın olan ’çürümüşlük’, kavramı tam bunu betimliyor..
Osmanlı’nın 1908’de II. Meşrutiyeti ilan ettikten sonra hukuk, ekonomi gibi dersleri okuttuğunu ne zaman unuttuk?
Öğrencilere vatan, millet, devlet, insan hakları, vergi ödeme namusu gibi değerler kazandırma amaçlı bu dersler, 1923’te tüm sınıflar için zorunlu ders yapıldı.
İlkokul 1. sınıftan itibaren tabiat, ziraat, hayvancılık zorunlu dersti. Türkler bu eğitimlerle harp, darp, kıtlık çıksa da bir somun ekmek için dışa bağımlı olmayacaktı.
100 Yıl önce; 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarında bile, bugünkü gibi buğday üretiminde dünyada sondan üçüncü değildik.
Konya kadar yüzölçümü olan Hollanda’dan arpa, buğday da almadılar. Kanada’dan mercimek, savaştaki Ukrayna’dan buğday, meyve, sebze, Suriye’den soğan ihraç edilmedi. Fransa’dan Arjantin’e, on binlerce ton et ve besilik hayvan getirilmedi. Getirilen hayvanları beslemek için Bulgarlardan saman alma utancını, Türk milletine hiç yaşatmadılar.
Tam tersine yerli ve milli üretimin önemi 1923’te ilkokul birinci sınıftan başlayarak Türk çocuklarına öğretildi.
Onlara(bizlere); eğitimsiz, yoksul insanları hakir görmek, makamıyla kibirlenmek en büyük görgüsüzlük olduğunu öğretmediler mi?
Hastanede doktor, hemşire, statta hakem, okulda öğretmen, sokakta öğrenci dövmek, trafikte, yolda saygısızlık marifet gibi özgürlükten sayılmıyordu.
Millet yoksulluktan kıvranırken saçına, başına dolar-euro saran dolandırıcıları, cumhuriyet eğitim sistemi yetiştirmedi.
Toplumsal hafızada meta zoruyla toplumsal şiddet meşrulaştırıldı..
‘Biz’e ne oldu da; bu toplumun tahammül eşiği aşıldı?