Çocukken yediğimiz kan damlayan mis gibi domateslerimizi, çıtır çıtır salatalıkları, kokusu uzaktan duyulan çileklerimizi özlüyoruz. Ekşiyen ayranlarımızı, çürüyen yumurtalarımızı, küflenen peynirlerimizi, kurtlu elmalarımızı bile özler olduk.
UNUTMADIK!
Özlenen; Köy Enstitülerinin, kuruluşunun 80’inci ve kapatılmasının 66. yıl dönümündeyiz.
Cumhuriyet’in kalkınma hamlesinin kalesi enstitüler 15 yılda 17 bin 341’i öğretmen, bin 599’u sağlıkçı, 8 bin 675’i eğitmen 27 bin 989 köy çocuğu yetiştirdi.
O zaman, her yerde öğretmen açığı vardı.
Köy Enstitülerinden, Öğretmen okullarından mezun olan rahmetli büyüklerimiz tayin edilmek üzere üç il adı yazmaları istenirdi..
Onlar “Türk bayrağının dalgalandığı her yerde göreve hazırım.” yazarlardı göreve başlama dilekçelerinde..
Köy çocukları, yolu olmayan köylere eşek sırtında umut ışığı olarak gönderildi. Köylüye sadece okuma yazma değil nitelikli çiftçilik, arıcılık, besicilik gibi 22 iş kolu öğreteceklerdi.
Anadolu’yu tırnaklarıyla kazıyıp, binlerce dönüm çorak toprağı tarımla ve yüz binlerce ağaçla tanıştırdılar.
***
Cumhuriyet’in en büyük hedefi köyü ve köylüyü yükseltmek, zenginleştirmek, eğitmek ve onurlandırmak oldu. Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir.” sözü, o zaman için tek üretici güç olan bu insanları hak ettikleri saygı ve ilgiyi görmeleri için bütün devlet kademelerine verilmiş bir direktifti. Üstelik vatanı bu yoksul ve mazlum insanların ayağa kalkışı kurtarmıştı. Bir “köye yöneliş hareketi” başlamış oldu.
Şimdi de öyle olabilir.
Orda bir ev varsa, bacası tütüyorsa…
Hani İstiklal Marşımız diyordu ya: “ Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak! ” İşte o ocak, bu ocaktı… Ekmek kadar aziz, su gibi aydın…
Orda, uzaklarda dağlar var, ormanlar var, madenler var…bütün bunlar bizim!
Bu aziz yurt, bizim!
Dedelerimizin armağanıdır.
Gitmesek de bir gün, ilk fırsatta gideriz. Oraları şenlendiririz. Bu duygu bize Köy Enstitülerini kurdurdu. Her köye bir öğretmen gönderdik yine köy çocuklarından. Halaylar çekilir oldu köylerde, 23 Nisanlar, Cumhuriyet Bayramları kutlandı neşeyle, huzurla…
Ahmet Kutsi Tecer’den;
“Orda bir köy var, uzakta
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.
…….”
COVID-19 virüsüyle savaşan insanlık, kapitalist dünyanın üretim ve tüketim toplumu gerçekliğinin acımasızlığını sorguluyor.
Çiftçisi dahi evine pirinç, bulgur, makarnayı marketten alır hale gelen ülkeler, sorgulamaya eğitim politikalarından başladı.
Kalkınmanın, zenginleşmenin, Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın, Bilgi toplumu olmanın yolu, Atatürk’ün ışıklı yoludur.