Home FOTO GALERİ İMO, 17 AĞUSTOS MARMARA DEPREMİ’Nİ 18’NCİ YILINDA ANDI

İMO, 17 AĞUSTOS MARMARA DEPREMİ’Nİ 18’NCİ YILINDA ANDI

- Guncellenme Tarihi: 15 Ağustos 2017 16:16
15 min read
İMO, 17 AĞUSTOS MARMARA DEPREMİ’Nİ 18’NCİ YILINDA ANDI için yorumlar kapalı
0

İMO YÖNETİM KURULU BAŞKANI GÖKÇE: “YAPI STOĞU 1999 YILINDAN DAHA İYİ DEĞİL”

BURSA- İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 18’nci yıl dönümü nedeniyle İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Bursa Şubesi ev sahipliğinde basın mensupları ile bir araya geldi.

BAOB Yerleşkesi’nde yer alan İMO Bursa Şubesi Konferans Salonu’nda gerçekleşen ve İMO Yönetim Kurulu, Kocaeli, Balıkesir, Tekirdağ, Sakarya Şube Başkanlarının katıldığı toplantıda konuşan İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, yapı stoğu durumunun 1999 yılından daha iyi olmadığını ve deprem riskinin devam ettiğini söyledi.

17 Ağustos Depremi’nin ülke için bir milat olduğunu belirten Başkan Gökçe, “Gölcük merkezli deprem kuzeyden güneye, doğudan batıya her aileye az veya çok ölçüde dokundu. Büyük bir ekonomik kayıp ortaya çıktı, binlerce insan evsiz ve işsiz kaldı. Kent merkezli ve büyük bir deprem olarak tarihe geçti. Ülkemizi ve kentlerimizi yönetenler deprem gerçeğini yeni anladıklarını ifade ettiler. Bu nedenle biz, 17 Ağustos Depremi ülkemizin bir  ‘Miladı olsun’ diye tarihe not düştük. Deprem bir doğa olayıdır. Bu gerçek kabul edilmeli fakat bilimin ve mühendisliğin gerekleri de yapılmalıdır. Depremle birlikte ortaya çıkan can ve mal kayıplarını  ‘kadere’ bağlayarak sorumluluktan kaçıp kurtulma anlayışı doğru değildir” dedi.

 

“BÜYÜK SANAYİ TESİSLERİNİN YÜZDE 75’İ DE DEPREM TEHLİKESİ ALTINDA”

 

Ülke topraklarının yüzde 92’sinin deprem tehlikesi altında, yüzde 66’sının ise birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer aldığını ifade eden Gökçe, “Nüfusu bir milyonun üzerinde bulunan 11 büyük kent ve ülke nüfusumuzun yüzde 70’i, deprem tehlikesi altında bulunuyor. Yine,  büyük sanayi tesislerinin yüzde 75’i de deprem tehlikesi altındadır. Üstelik bu tesisler Doğu Marmara’da toplanmıştır. Ülkemizin topraklarında 1900’lü yılların başından günümüze kadar otuza yakın büyük ölçekli deprem meydana gelmiş ve resmi kayıtlara göre 100 binden fazla insan hayatını kaybetmiş, binlerce insanımız yaralanmış, binlerce yapı yerle bir olmuş veya önemli ölçüde hasar görmüştür” diye konuştu.

 

Kuzey Anadolu fay hattının ürettiği tarihsel depremlere bakıldığında büyüklüğü 7 ve üzeri olan depremlerin yaklaşık 250 yıllık dönemlere denk geldiğinin altını çizen Gökçe,  1766 Depremi dikkate aldığında İstanbul için 250 yıllık periyoda ulaşıldığı ve Bursa içinde bu periyodun yaklaştığını vurguladı.

 

“BURSA BÜYÜK DEPREMLERE HAZIRLIKLI OLMALI”

 

Tarihsel dönemlere bakıldığında Bursa’nın 7 ve üzeri depremler yaşadığını belirten Gökçe, “Tarihi veriler Bursa’nın her zaman büyük depremlere hazırlıklı olması gerektiğini bizlere gösteriyor. Ne yazık ki Bursa’ da diğer illerimiz gibi kötü ve mühendislik hizmeti almadan büyüyen, bilimsel bilgi ve planlama hükümlerine uymadan üretilen yapı stoku nedeniyle deprem riski taşıyan bir kenttir” dedi.

 

Kentlerin; doğanın kurallarını, yerel özellikleri, bilim, bilgi ve planlamayı ön planda tutarak geliştirilmesi gerektiğini söyleyen Gökçe, şöyle konuştu:

 

“Kentler, mega projeler yapılarak üzerinden para kazanılan bir yer, bir araç olarak görülmüştür. Mega projeler ortak yaşamımızı daha sağlıklı yapan projeler değildir. Bu projeler kent üzerinden para kazanılan ve kente çeşitli riskler yükleyen projelerdir. Bu anlayışla yönetilen kentler yeni afetlerle karşı karşıya kalır. Antalya’da, İstanbul’da, Bursa’da, Karadeniz’de ve başka yerler de iklim değişikliğinden kaynaklanan can ve mal kayıpları yasa koyucuların, ülke ve kent yöneticilerinin ve uygulayıcıların ticari kaygıyla hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır. Kentlerimizde bulunan boş alanları, dere yataklarını, dolgu alanlarını yapılaşmaya açmamak gerekiyor. Sıcaktan bunalan insanların serinleyebilecekleri yerleri koruyarak deprem sonrası toplanma alanı ve çadır kurulacak yer olarak planlamak gerekiyor.”

 

“YIK-YAP ANLAYIŞI YENİ SORUNLAR DOĞURUR”

 

‘Afet bir olayın kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Afeti yasa koyucular, ülkemizi ve kentlerimizi yönetenler elbirliği ile hazırlıyorlar’ diyen İMO Yönetim Kurulu Başkanı Gökçe, şöyle devam etti:

“Bilimin, tekniğin ve insan yaşamının dikkate alındığı bir kentleşme ve yapılaşma yerine, kişi ve grup çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışı kentlerimizi yaşanmaz hale getiriyor. Ormanlar, ağaçlar, yeşil alanlar, su havzaları, park ve bahçeler yok edilerek kentlerde boş alan bırakılmıyor. Kentlerimiz, küresel iklim değişikliklerinin etkisi altına sokularak afetlere açık hale getiriliyor. Güvenli yapı ve yaşanabilir bir çevrenin yaratılması önceliklerimiz arasında yer almıyor. Afet, bir doğa olayının kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Doğanın kendi kuralları her zaman işleyecektir. Önemli olan yaşanacak doğa olaylarını afete dönüştürmeyecek yapıların üretilmesi ve sağlıklı bir çevrenin yaratılmasıdır. Fakat deprem beklenen İstanbul ve Bursa gibi kentlerimizde her zaman söylediğimiz gibi bütünlüklü bir planlama yerine YIK-YAP anlayışına dayanan bir Kentsel Dönüşüm yapılması yeni sorunları ve yeni sorun alanlarını yarattı.”

 

“İSTANBUL’DA 2009 YILINDA Kİ BOŞ ALANLAR BİLE KALMADI”

 

İstanbul ile ilgili de önemli açıklamalarda bulunan Gökçe, bir afetten 5 afet çıkartma başarısı gösteren tek ülke olduğumuzu belirtti. İstanbul’da yaşanan sel felaketine de değinen Başkan Gökçe, “Kent topraklarının tümünü betonlaştırırsanız, toprağın doğal drenaj yapısını bozarsanız, yağmur suyunu emecek toprak olmaz ve böylece sel baskınları kaçınılmaz olur. 2009 yılında İstanbul ve çevresinde yaşanan sel afetinden ders almadık. İstanbul’da şu an 2009 yılında ki boş alanlar bile kalmadı. Dere yataklarındaki ve taşkın alanlardaki yapılar yıkılmadı aksine yeniden yapılaşma alanları ilan edildi. Kentleşme ve imar konularında yapılan ‘rant odaklı’ uygulamalar doğal olan bir yağmur olayını afete dönüştürüyor. Bugün kişi başına 1.5 metre kare yeşilin olduğu, ağacın, ormanın ve su havzalarının yok edilerek boş alanların betona teslim edilen bir kentle karşı karşıyayız. Bu kent 7 ve üzeri deprem bekleyen İstanbul’dur” şeklinde konuştu.

 

Depreme, su taşkınlarına ve sele teslim edilen bir İstanbul yaratıldığını söyleyen Gökçe, ‘kentlerimiz depreme hazırlıklı değil, sel ve su baskınları doğal bir hal aldı, afete dönüştü, ısı adaları oluştu iklim değişti, hava düne göre çok daha fazla kirlendi, yeni inşaat ve kentsel dönüşüm uygulamaları sosyal ve toplumsal sorunları artırdı’ diyerek yaşanacak olası afetlere dikkat çekti.

 

 

“GELECEĞİMİZİ KADERCİLİĞE VE RANTÇI MÜTEAHHİTLERE TESLİM EDEMEYİZ”

 

1999 yılından bu yana İstanbul ve çevresi için önemli stratejik ve eylem planları hazırlandığını fakat bunların hayata geçirilmediğini kaydeden İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, açıklamalarını şöyle tamamladı:

“Geleceğimizi kaderciliğe ve rantçı müteahhitlere teslim edemeyiz. Kentleri yeni risklerle baş başa bırakamayız çünkü doğanın önünüze koyduğu kuralları uygulamazsanız doğa sizi cezalandıracaktır. Bunun acı tecrübelerini defalarca yaşadık. Depremi göz ardı etmeden tüm kurumların, meslek odalarının, üniversite ve endüstrinin bir araya gelerek seferberlik anlayışı ile çalışması gerekli. Bu seferberliği başlatmak için geç bile kaldık. Ülke ve kent yöneticilerinin ticari kaygı ile hareket etmemeleri ve liyakati dikkate alarak karar vermeleri gerekmektedir.”

 

Basın toplantısının ardından 17 Ağustos Depremi’nin acılarını anlatan resim sergisi gezildi.

Load More Related Articles
Load More By admin
Load More In FOTO GALERİ
Comments are closed.

Benzer Haberler

Araca Binmeden Önce Kaputa Vur

Osmangazi Belediyesi, kış ayında soğuktan araç kaputlarına ve motorlarına sığınan hayvanla…