Türkiye’nin güneyindeki iki ülke olan Suriye ve Irak, gerek Arap Baharı, gerek Saddam sonrası iyice ortaya çıkan otorite boşluğu, gerekse de ulus devlet olmamasının da etkisiyle birçok plebisit etkileri görünmeye başlandı. Özellikle Kuzey Irak’deki Erbil, Süleymaniye, Kerkük ve Musul şehirleri Türkiye için ayrı bir öneme sahip.
Misak-ı Millî sınırları içinde kaldığı için bu bölge, Türkiye için azami öneme sahipti. O dönem, İngiltere ile Türkiye savaşın eşiğine geldi ve Musul sorunu zorlukla çözümlenebildi. Musul, Mondros Mütarekesi‘nın imzalandığı sırada Osmanlı Devleti‘ne bağlıydı. Yüzyıllarca Türk egemenliğinde kalan Musul Vilayeti‘nin Misak-ı Millî sınırları içindeki toprak parçalarından biri olarak ilan edilmiştir.
İngiltere, Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesine dayanarak, antlaşmanın imzalanmasından birkaç gün sonra Musul‘u işgal etti. Millî Mücadele’nin zor koşulları içinde TBMM Hükümeti bu bölgeyle ilgilenemedi. Türkiye, Lozan Konferansı’nda Musul ve Kerkük’ün Misak-ı Millî sınırları içerisinde yer aldığını söyleyerek İngiltere‘den Musul‘un kendisine bırakılmasını istedi. Yapılan görüşmelerde sonuç çıkmayınca İngilizler isteklerini zorla kabul ettirmek için bazı olayları bahane ederek Türk hükümetine bir ültimatom verdiler. Türk hükümeti bu ültimatoma verdiği karşılıkta, sınırlarını ve bağımsızlığını korumak için her türlü önlemi alacağını bildirdi. Bu kesin karar karşısında, İngiltere hükümeti herhangi bir harekette bulunmaya cesaret edemedi. Öte yandan Şeyh Said İsyanı nedeniyle gerekli askeri harekât da yapılamadı.
Fakat İngiltere, bu bölgenin geleceğinin Milletler Cemiyeti yani bugünkü adıyla Birleşmiş Milletler’in kararına bırakılmasını savundu. Bilindiği gibi Milletler Cemiyeti İngilizlerin ciddi etkisi altındaydı (Tıpkı bugün gibi). 1926 yılında Musul Sorunu Milletler Cemiyeti’ne görüşüldü. Sorun burada da çözümlenemeyince Yüksek Adalet Divanı‘na verildi. Burada da olumlu bir sonuç alınamadı. Nihayetinde, Ankara Antlaşması (5 Haziran 1926) bu konu üzerinde yapılan görüşmeler bir anlaşma ile sona erdi. Anlaşmasının genel hattı belliydi. 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti. Musul sorunu ile ilgili önemli maddeler kısaca şu şekildedir.
“Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) Madde 3: Karadeniz’den Iran sınırına dek Türkiye’nin sınırı aşağıdaki biçimde saptanmıştır.
Birincisi – Suriye ile; 20 Ekim 1921 günü yapılan Fransa – Türkiye Andlaşmasının 8. Maddesinde tanımlanmış sınır.
İkincisi – Irak ile : Türkiye ile Irak arasındaki sınır dokuz ay içinde Türkiye ile Büyük Britanya arasında dostça belirlenecektir. Sınır çizgisi konusunda
alınacak karara değin, Türkiye ve Britanya Hükümetleri kesin geleceği bu karara bağlı toprakların bugünkü durumunda herhangi bir değişiklik ortaya koyacak nitelikte askersel ya da başka türlü hiç bir eylemde bulunmamayı karşılıklı olarak yükümlenirler.
Ankara Antlaşması (5 Haziran 1926) Madde 5: Taraflardan her biri 1. maddede belirlenen sınır hattının kesin ve bozulmaz olduğunu kabul ederek bunu değiştirmeye matuf her türlü teşebbüsten sakınmayı taahhüd eder.”
Yukarıdaki maddelerde de göründüğü gibi, Irak’ın bölünmesi halinde 5 Haziran 1926 tarihli Ankara Antlaşmasının geçerliliğini yitireceği ve statüko ante’ye dönülerek Musul ve Kerkük petrol alanları dahil olmak üzere Kuzey Irak bölgesinin Türk toprağı olacağını açıktır.
Artık başta ana muhalefet partisi başta olmak üzere tüm milli partiler, milli siyaset çerçevesinde birleşmelidirler. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Musul için, “Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım!” demiştir bu bir mirasdır. Bu topraklar bizim çok önemlidir. Türk’ün öz yurdudur.
İngilizler’in, Ali İhsan Paşa’yı oyuna getirerek, Musul’u almaları üzerine; Atatürk’ün de söylediği gibi;
“Kış geçirmiş yılana, Rabbim güneş göstermesin!”
Anlamı: “Eski kurt olmuş, tecrübeli, kurnaz adama Rabbim fırsat vermesin!”.