Home GÜNCEL KEMAL CANKAYA VAKASI..!

KEMAL CANKAYA VAKASI..!

- Guncellenme Tarihi: 15 Ocak 2018 19:33
28 min read
KEMAL CANKAYA VAKASI..! için yorumlar kapalı
0

 

KEMAL CANKAYA VAKASI..!

Bizim sektörün hırçın kızı, gözünü budaktan esirgemeyen Özlem Buğday Yağmur geçen hafta bir yazı kaleme aldı. Yazının başlığı “Ah şu çılgın CHP’liler – 1”. Ne hikmetse çılgın CHP’lilerin içinde Kemal Cankaya da yer bulmuş, ama çılgınlıkla değil, yaptığı büyük ayıpla…

Bizim sektör uzun zamandır kendi içinde kendini sorguluyor. Hatta özel sektörde söz sahibi olanlar bile artık sektörümüzdeki bazı kişilerden gına getirmiş durumunda..! Reklam konusunda habersiz kesilmiş faturalar, tehditle tahsil edilmeye çalışılıyor, o da yetmiyor bazı zat-ı muhteremler babasını gönderip göz yaşı akıttırıp tahsilat yapıyorlar. Bazıları da sektör mensuplarına sataşıp gündem olmaya çalışıyor. Bunların zamanla kendilerini eleyeceğini düşünüyorum. Zira Bursa o kadar da büyük değil, herkes herkesin ne olduğunu öğreniyor.

Gelelim Kemal Cankaya’ya… Yukarıda yazdığım nahoş şeyleri bile ikiye katlar yaptığı… Yüzüne güldüğü, “Özlemcim” dediği, dost göründüğü meslektaşına insan bunu nasıl yapar?

Daha da ötesi Kemal Cankaya’nın bir yazısında kaleme aldığı “Oldum olası CHP kongrelerinde bu hesap kitap işlerine aklım ermedi. Sandık açılana kadar bütün adaylar seçimin kesin galibi olarak kendilerini görüyorlar. Bursa CHP örgütlerinde yaşananlar tam anlamı ile trajikomik durumlar. Nereden bakarsanız bakın, her anlamda siyasi etik hak getire diyorum!” dediğini görüyoruz. Siyasi etiği beğenmediğini anladık da nerede kaldı GAZETECİLİK ETİĞİ..?

Ki Özlem’in Tansal’a verdiği desteği duymayan kalmadığı gibi Özlem bu konuya asla maddi yaklaşmadığını, o süreçte cebine tek kuruş girmediğini bana yemin ederek anlatıyor. Artısı var, Nilüfer ilçe seçimlerinde Özlem, Bozbey’in destek verdiği Tansal’ı desteklediği için Mudanya Belediyesi verdiği reklamlara ambargo koymuş, Lodos Medya artık Belediyenin reklam listesinde yer almıyor.

Kemal Cankaya’yı tanıyanlar Mudanya Belediyesine ve Hayri Türkyılmaz’a yakınlığını da bilirler. Hayri beyin tavrı kendi fikrini desteklemeyeni desteklememek üzerine kuruludur, bunu herkes bilir. Dolayısıyla CHP’nin Nilüfer ilçe seçimlerinde Cankaya’nın Özgür Şahin yönetimine çalıştığı yazılarından anlaşılır. Seçim bitip Mehmet Turan Tansal ilçe yöneticisi olduğunda ben seni destekledim, bana ne, bana ne, beni al, onu alma tavrı yakışık alır mı?

Burada “almak”tan kasıt; bir arkadaşının ilçe yönetimi ile ilişkisini sonlandırması, kendisinin ilişkileri güçlendirmesi, ziyadesiyle reklam pastasını kendine çekmeye çalışmaktır. Bence ilahi adalet burada gerçek yüzünü göstermiştir. Dimyata pirince giderken Mudanya’nın reklamlarından olmak da bu işin tuzu biberidir..!

Şimdi benim bir huyum var, önüne geçemiyorum, geçmek de istemiyorum…! Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır ya ben susamıyorum. Özlem bu yazıyı paylaştığında dayanamayıp altına yorum yaptım. Şimdi bu yazışmayı olduğu gibi paylaşıyorum:

Ben: “Bu tipler sektörden def edilmeli..! İşte bir dernek olsa bu yazıdan sonra çıkar açıklama yapar ve en iyi ihtimalle kınama verirdi..! Başıboş mesleğin, ipini koparmış mensupları..!” yorumunu yaptım ve hala aynı fikirdeyim, geri vitesim yok…!

Kemal: “Artık yaptığın terbiyesiz likler boyunu aşıyor. Hattini bil yoksa sonucları çok kötü olacak”

Ben: “Bu tehditin altında kalırsın..!”

Kemal: “Sen kendini ne sanıyorsun insanlara ayar veriyorsun”

Ben: “Bana laf yetiştireceğine İlçe başkanına verdiğin ayarı açıklasana ”

Şimdi Sayın Cankaya; yorumlarına hiç dokunmadan ekledim yazıma, hak verirsin ki; gazetecilikte en önemli konulardan biri imla bilmektir, haddini, tehdidin yazılır mesela, bil istedim.

Dahası elbette ki bu tehditlerin hesabı mahkemede sorulur. Ve ben hala aynı fikirdeyim ki senin gibi meslektaşlarını hiç etmek için entrikalar planlayan bir zatın meslekte olması büyük yanlıştır. Rekabet etiği, iş etiği, meslek etiği ve insani etik bunları kaldırmaz. Keza; bizi gerçekten bir çatı altında toplayacak bir dernek olsaydı bu tavra mutlaka bir duruş sergilerdi..!

Her birimiz sektörün temsilcileriyiz, dışarıda sadece kendimizi değil, sektörde varlık göstermeye çalışan herkesi temsil ediyoruz. Sadece yemekli toplantılara katılıp haber içerikli basın toplantılarına katılmamak ayıptır. Kendinizle birlikte hepimizin adına leke sürüyorsunuz, yapmayın, etmeyin…!

Kıssadan hisse, kral olmak, padişah olmak, başkan olmak, gazeteci olmak kolay işler, önemlisi İNSAN olabilmek…

Hadi bakalım okuyun şimdi sevgili Özlem’in yazısını…

Ah şu çılgın CHP’liler – 1

 Nihayet CHP Kongresi’ne giden süreci ve bizatihi kongreyi değerlendirmek üzere (fena halde girip olaraktan) klavyenin başına geçebildim. (Kongreye kadar olan ömür törpüsü süreci takip etmeye ve algılamaya çalışırken ruh hastası oldum. Kongreden sonra da zaten tamamen pert oldum.)

Kongre gününe kadar, öyle acaip, öyle değişken, öyle dönüşken, öyle satışkan, öyle kaygan, öyle oynak bir süreç takip ettik ki, şahsen ben bir tutam aklımdan da oluyordum

Bi kere her yeni güne, akşamdan sabaha kadar kırk kere değişen yeni koşullar, yeni satışlar, yepisyeni ittifaklar ve çok fena dirseklerle uyanılıyor, akşam öğrendiğin, bildiğin her şeyi unutmak zorunda kalıyordum.

İlk zamanlar iyi kötü idare ettim.

Ve fakat, hele ki kongreye sayılı günler kala CHP’nin dönüşken koşullarına daha fazla ayak uyduramadığım için her insan evladı gibi eror verip zihni yaktım!

Artık çok daha zor günler bekliyordu beni.

Yakın zaman öncesine kadar günde 4 ya da 5 kere evrilen koşullar, artık fabrika sayacı gibi fıldır fıldır dönmeye başlamış, bahtsız yazarınızın payına da, Milli Eğitim Müfettişi Hüseyin Şevki Topuz’un karşısına harikulade ezberleriyle çıkan Hababam Sınıfı öğrencileri gibi kalakalmak düşmüştü.

– Falanca ile filancanın başını çektiği yapı yola önce hangi il başkan adayıyla çıktı?

– Zafer Yıldız’la.

– Sonra ne oldu?

– Zafer Yıldız bir gecede satışa getirildi ve adaylığı yalan oldu.

– Pekii sonra?

– Satılanlar satanları affetmeyeceğine dair yeminler ederken, Zafer Yıldız’ı satanların ibresi bir diğer Başkan Adayı Turgut Özkan’a döndü. Eski tüm ittifaklar dağıldı, kartlar yeninde karıldı.

– Ondan sonra?

– Karşı cephe tam, “ay bunlar ne satıcı, ne kötü fena insanlar böyle” diyerek siyasi erdem, vefa nutukları çekerken kendi içlerinde mitoz bölünme yaşamaya başladı.

– Ya sonra?

– Sonrası, ennnn demokrat hislerlen dolup en sonunda da taştığından mütevellit kongreye kat-i surette müdahale etmeyip yalnızca ve yalnızca gönlünden geçen aday için, “ay hadi inşallah” demekten öteye geçmeyen, CHP Milletvekili Orhan Sarıbal ve aynı derecede demokrat ekibi Hüseyin Akkuş’la el ele vererek Voltran’ı oluşturdu.

– ???

-Bunu gören CHP Osmangazi İlçe Başkanı İsmet Karaca,Turgut Özkan’a, “Sen az kay da ben bi başkan olup geleyim” diyerek kibarca ikna etti.

-???

– Ukrayna’ya giderken, kimseciklere bir şey sormadan, etmeden, tamamen kendiliğinden, kendi kendine, öyle aniden, refleks gibi hani…  “Turgut Bizim canımız, o koltuğu söke söke alırız!” diyen CHP Nilüfer İlçe Başkanı Mehmet Turan Tansal, soğuk iklimin tesiriyle zaar, bambaşka bir kararla döndü vatan topraklarına. O’nun gönlü artık Turgut Özkan’dan caymış, İsmet Karaca’ya meyletmişti. Tansal’ı, gönlüne söz geçiremeyen diğer bazı ilçe başkanları da izledi.

-Yok artık! Daha sonra?

– CHP İl Kongresi’ne giden süreç, doğa üstü, gerçek üstü şeylere de sebep-sahne oldu. Örneğin, ne Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’in koltuğunda, ne de herhangi bir mevkiide asla ama asla bir nebzecik bile gözü olmayan, “taş-toprak adam Orhan Sarıbal” bağrına taş basaraktan, “bu şarkı burada bitmez” diyerek son düzlükte vaziyete el koyan ve kongreyi bizatihi Hüseyin Akkuş’a teslim eden Mustafa Bozbey’le aynı adayın etrafında birleşmek zorunda kaldı. (Ki bu bölüm bile başlı başına dramın dibidir Sarıbal için.)

– Yok daha neler?

– Hal böyleyken, “Taş-Toprak Adam Sarıbal” ile Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz’ın yolları çat diye ayrılıverdi. Sarıbal, Bozbey’le aynı adayı desteklemenin verdiği derin teessüre rağmen Akkuş’dan caymazken, Hayri Türkyılmaz yepyeni ittifaklara liderlik ederek İsmet Karaca’ya destek verdi.

– Bitti mi?

– Bitmedi!

– Bu daha başlangıç…

***

Yaa işte böyle…

Yazarınız her yeni güne işte böyle kendi kendisine konuşarak ve çaresizce ezber yaparak başlıyordu:

– Zafer Yıldız neydi?

– Pek çoklarının ortak adayı!

– Sonra ne oldu?

– Satışa geldi!

– Bunu O’na kim yaptı?

– “Canım dedikleri.”

– İsmet Karaca’nın adayı kimdi?

– Turgut Özkan.

– Ya Turgut Özkan’ın adayı?

– İsmet Karaca?

– Bu nasıl mümkün olabilir?

– Orasını karıştırma.

– Mehmet Turan Tansal kimi destekliyor?

– Giderken Turgut Özkan’ı, dönüşte İsmet Karaca’yı!

– İlk Halife kimdir?

– Hazreti Ebubekir.

– Vatan bizim neyimiz?

– Anamız…

*******

Ve haliyle zihinler yandı!

Ama bu kadarla da bitmedi.

Misal, yazarınız, bu süreçte akıllara zarar bir tesadüfün eseri olarak (Ki, düpedüz Allah’ın işidir bu durum) bir kısım gazetecilerin de gerçek yüzünü müşahede etme fırsatı buldu.

Şöyle ki:

Kahrından birilerinin yerle yeksan olduğu CHP Nilüfer İlçe Kongresi yeni bitmiş. Ben Feys’e bi fotoğraf karesi koymuşum diye kimileri metabolizmayı bozmuş. (Kızdırmayın, o kareyi alır kapak resmi yaparım. “Özlem ne yazmış, ne paylaşmış?” diye meraktan, hasetten fenalaşıp her baktığınızda o kareyi görüp verem olursunuz. Ona göre!)

Neyse…

Nilüfer İlçe Kongresi’ni yeniden kazanan Mehmet Turan Tansal benim site-kapı komşum ya…

“Hadi” dedim, “gideyim de bi kahvesini içeyim.”

Aynı kongre sonucunda Başkan Yardımcısı olan meslektaşım Fırat Yılmaz da olacak. Bir yandan kahvelerimizi içerken, bir yandan da her zamanki gibi Kuantum Fiziği üzerine laflayacağız.

Ki, ne mümkün?

Bu ikisinin hatları karışmış. Öyle olunca programların alayı karışmış. Derken kendimi, “yolda konuşuruz Kuantum Fiziği’ni” diyen Fırat Yılmaz ve Mehmet Turan Tansal’ın amansız ısrarıyla, Tansal’ın arabasında bir “hayırlı olsun” ziyaretine giderken buldum.

Ben “vır vır vır” söylenirken, bir yandan da gidiyoruz.

Bu esnada, Tansal’ın araç kullanırken, aparata takıp hoparlörden konuştuğu telefonu hiç susmuyor.

Tebrik edenler, sevincinden ne yapacağını bilemeyenler…. Telefon cırıl cırıl ötüyor.

…da, ben “vır vır vır” söylenmekten ne arayanı fark ediyorum, ne görüşmelerin detaylarını!

Derken…

Telefon bir daha çalıyor ve Mehmet Turan Tansal son arayanı, “Meraba Kemal Abi” diye açıyor.

Kimse kim “Kemal Abi.”

O kadar sinirliyim ki, umursamıyorum bile arayanı.

Bir kez daha derken…

Aslında sesi tanıdık gibi de gelen bu “Kemal Abi…”

“Yalnız Başkan, bu Gazeteci Özlem Buğday Yağmur’a karşı çok dikkat et! Benim seni ne kadar sevdiğimi, kazanmanı ne kadar çok istediğimi ve bunun için ne kadar uğraştığımı bilirsin. Ama bu kadın sana zarar veriyor. Verecektir illa ki, bak sonra uyarmadı deme!”

Deyince hoparlörden, bangır bangır!

BANGIR BANGIR!

Mehmet Turan Tansal klorofil salgılamışçasına yeşermeye başlıyor!

Fırat Yılmaz’a ise kelimenin tam anlamıyla kal geliyor.

Ve her ikisi birden, “ölümü gör, bi şey deme” ifadesiyle bana “sus” işareti yapmaya başlıyor.

Daha gecen gün Nilüfer İlçe Kongresi’nde bir araya geldiğimiz, gayet de beni seven, sayan, hörmetinden zerre kadar kusur etmeyen “Kemal Abi” Kemal Cankaya, ne bilsin benim de o arabada olup, zevzek zevzek konuştuğu her şeyi duyduğumu… “Car car car” benim hakkımda atıp tutmaya, biricik Başkanı’nı benim ne denli tehlikeli bir gazeteci olduğum hususunda uyarmaya devam ediyor.

Cankaya devam ettikçe…

Fırat ve Tansal’ın erik kadar olmuş gözleri, “biz bittik!” dercesine dikiz aynasında çaresizce kesişiyor.

Yeni seçilen İlçe Başkanı’nı, “onu bunu bırak, en çok beni sev. Ne varsa bende var” a inandırmak için daha geçen gün sevgi pıtırcığı gibi davrandığı meslektaşını hiç ama hiç utanmadan gömmeye kalkışan “Kemal Abi” misyonunu tamamlayarak konuşmasını bitiriyor.

*****

İşin vahimi, hem de çok daha vahimi…

Bu aşağılık olaya şahit olan ben…

Kulaklarıyla duyan ben…

“Kemal Abi”ye, “Sen nasıl da utanmaz bir insansın!?!” diye hesap sormak için bile kongre sonrasını, yazı yazabildiğim bu günü beklemek zorunda kalıyorum.

Zorunda kalmak derken, bir zorlama bahse konu olduğundan değil tabii.

Dengeler mühim diye, kongre bıçak sırtında geçecek diye, herkesin hırsı, siyasi hesapları ve dahi bilmem nesi kıymetli diye sürecin aktörlerinin çoğu oynak diye, süreci etkileyebilecek şekilde gıkım çıkmasın diye!

Ve daha bir süre sebepten mütevellit…

Taaa bugün şu ana kadar durdum, sustum.

Misal, yine hiçbir şey olmamış gibi, benim arkamdan (sanırken ne yazık ki yüzüme karşı) o lafları hiç etmemiş gibi, bir meslektaşını bir siyasetçinin gözüne girebilmek için hiç satmamış gibi, İl Kongresi ortamında beni yine pek seven, sayan, ara ara yan yana oturduğumuz, kaçırdığım herhangi bir kareyi ya da bilgiyi seve seve benimle paylaşan…

Kemal Cankaya…

Sen o an, o arabada, aklın sıra bangır bangır beni gömerken çok sinirlenmiştim aslında.

O an bulsaydım seni, iki çift kallavi lafım olurdu!

…da,

Şimdi o öfke yerini utanca bıraktı.

Madem ki sen, sırf bir İlçe Başkanı‘nın gözüne girmek için yüzüne daima güldüğün bir meslektaşını satmaktan geri durmuyorsun.

Madem ki sen gerçekten utanmayı hiç bilmiyorsun!

Ben icapçıyım bu yazıda…

Senin yerine de utanıp, yerin dibine geçiyorum.

Load More Related Articles
Load More By Semra NEJLA TEKE
Load More In GÜNCEL
Comments are closed.

Benzer Haberler

Anahtar Parti’ye ne gerek vardı..?

Şüphe yok ki; üç tarafı denizlerle çevrili, bulunduğu coğrafya gereği toprakları verimli, …