Dünyada insanoğlunun günümüze kadar bulabildiği en iyi yönetim sistemi olarak bilinen demokrasinin, M.Ö. 4. Yüzyıldan itibaren uygulandığı tahmin edilir.
Kadim insanlık tarihinde gelişerek günümüze kadar gelen demokrasi, genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilir.
Çoğunluk–azınlık, genç–yaşlı, kadın–erkek, siyah–beyaz, fakir veya zengin herkesin eşit haklara sahip olduğu farklı renklerin ve fikirlerin adil olarak yönetimde söz sahibi olduğu bu sistem acabaTürkiye’de gerçekten de uygulanıyor mu?
Öyle ya, dünyada demokrasinin tanımı arkasına sığınan birçok kurum, kuruluş veya devlet var. Demokrasi tartışması çıkar amaçlı kullanımı oldukça yaygındır. Bu bugünün Türkiye’sinde hala tartışmalıdır.
Erklerin yani güçler ayrılığı için demokrasi olmazsa olmaz iken gerçekten demokrasi var mı? Özellikle 24 Haziran Türkiye Genel seçimlerinde Milletvekili olarak adayların belirlenmesine bir göz atalım. Parti gözetmeksizin belirmek isterim ki tüm partiler antidemokratik bir biçimde adaylarını belirliyor.
Bu belirlenen adaylar halka değil, seçtiren ele bağlı kalıyor. Örnek olarak vermek gerekirse, Milletvekillerini belirlenmesinde partiler temayül adıyla, delegelerin eğilimini baş vuruyor. Oysa demokratik olabilmesi için önce delegelerin seçilmiş olması lazım değil mi?
Sonra da Milletvekili aday adaylarının bu seçilmiş delegeler tarafından seçilmesi gerekmez mi? Aday adaylık sürecinde delegelere yapacakları sunumlar, açıklayacakları görüş ve öneriler onların listede kaçıncı sırada olacağını belirlenmesi gerekmez mi? Sonraki parti Adayı olan Milletvekili adayı bu sefer de kendini halka anlatacak ve oy isteyecek.
Bu neden önemli? Çünkü artık yeni bir sistem var. Başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanı adayı kendini halka anlatıyor ve icraatlarını arz ederek oy istiyor. Eğer güçler ayrılığı istiyorsak, parti başkanına değil halka hesap veren gerçek vekillere ihtiyacımız var.
İşte o zaman Türkiye’de gerçek demokrasiden bahsedebiliriz. İşte o zaman Erklerin ayrılığından bahsedebiliriz. İttifaklarla birlikte 24 Haziran seçimlerinde en az 7-8 partili bir parlamento oluşacak. Hükümet kuran icraatçı sorumlu Cumhurbaşkanı ülkeyi yönetirken, asıl görevleri kanun yapmak olan vekiller, ülkeyi nasıl “muasır medeniyetler seviyesine” çıkartacaklarını tartışacak ve buna uygun kanunlar yapacak.
Henüz tam olarak güçler ayrılığı (Yasama, Yürütme ve Yargı) söz konusu değil. Tam bağımsız, demokratik bir Türkiye için partiler kanunun bu yeni dönemde yürürlüğe girmesi en büyük temennim olacaktır.
Tüm bu yukarıda saydığım sebeplerden ötürü çağdışı, 3. Dünya ülkesi geleneği olan erken seçime karşı çıkmıştım. Çünkü henüz yapılacaklar bitmemişti. Ama maalesef erken seçim söz konusu oldu.
Bu yüzden yeni dönemde vekillere çok görev düşecek. O yüzden Cumhurbaşkanı seçtiğimiz gibi vekilleri de iyi seçmemiz lazım. Bugün için bu imkân elimizde değil. Umarım yeni dönemde vekiller, partiler kanunu değiştirir ve seçilmiş delegeler ve vekiller görev başına gelir. Arkasından yine seçilmiş senatörler göreve gelir ve ikili bir parlamento oluşur. Bağımsız Meclis ve Senato oluştuğunda gerçek demokrasi söz konusu olacaktır.Bu şekilde Hukukun değil Adaletin üstün olduğu kanunlar çıkacaktır.
Seçilmiş delege olursa acaba bugün vekil olan kaç kişi parlamentoya girebilecek ve baş Parti başkanı koltukta oturabilecek?