Yeni bir yılın ilk günlerinin eşiğinde; migren gibi, öldürmeyen ve oldurmayan baş ağrılı günler yaşıyoruz.
İkinci bin yıla girerken, hikmeti “Milenyum” kelimesinde zannederek dağa taşa yazmış, dükkânlaraismini vermiştik. Umuyorduk ve sanıyorduk ki, eskisi tüm kiri pası üzerinde toplayıp geçmişin sonsuzluğunda kaybolacak. Yeni bin yıl,adı gibi orijinal ve dünden daha güzel olacak.
Tüm yasakların ve sınırların ortadan kalktığı,bireysel özgürlüklerin, ekonomik refahın, barış kardeşlik ve evrensel mutluluğun hâkim olacağı bir dünya fantezileri dinlemiştik.
Hatta bu yenidünya düzenine ayak uyduramayanlar için diğer gezegenlerdeki yaşam koşullarını incelemeye başladık. Yenidünyaya ayak uyduramayanları postalayacaktık galaksiye. Uzay çağı malum nimetlerinden sinema sektörünün dışında da istifade etmek gerek.
Pespembe bir dünya manzarası. Soğuk savaş bitmiş. Doğu blokunun çekirdeği olan Sovyetler Birliği parçalanmış ve sıra atomun çekirdeğine gelmiş. Güç dengeleri yerli yerine yerleşmiş. Dünya üzerindeki enerji ve doğal kaynaklar adil bir şekilde (!) dünya erkleri arasında pay edilmiş, yeni yeni devletlerarası birlikler kurulmuş, antlaşmalar yapılmış. Oh, dert üstü murat üstü…
Büyüklerimiz emek verip bizi düşünerek geleceğimizi şekillendirmişler.
Bunlar bizim gördüklerimiz. Bir de göremediklerimiz var.
İşe bu aynı Tanrı’ya(!) inanan ve gereksiz yere farklı kitaplara ve peygamberlere iman eden akraba dinlerden başladılar. Ne gerek var bu farklılıklara?En sonuncusunun üzerinden bindörtyüz yıldan fazla geçmiş. Üstelik toplumlararası çatışmaların, hatta savaşların temel sebebi bu dinler arasındaki farklılıklar olmadımı hep?
Kaldır hepsini, her dine mensup bir sembol kişi üret. Bunlar onların yerini doldurarak peygamberleri tedavülden kaldırsın. Sonra tüm kutsal kitap metinlerinin özeti olacak şekilde yeni ve tek bir “Kitab-ı Mukaddes” yazıp yayımla. Herkesi aracısız ve vasıtasız bir şekilde Tanrı’ya ulaştır(!)
Dinler arası diyalog sloganları ile yeni bir süreç başlattılar. Bu gün için mevcut eski nesil alışkanlıklarından vaz geçmeyecek direnç gösterecektir. Ama genç nesil bunu konuşacaktır ve düşünecektir. Sonraki nesillerde kabul edip hayata geçirecektir.
Dinlerden sonra toplumları gruplaştıran ve aralarındaki bağı güçlendiren, dolayısı ile de hepsini birer koyun sürüsü haline getirip de güdülmeye ve sağılmaya izin vermeyen bir başka kilit, milliyetçilik meselesine el attılar. Herkes kendi soyundan, boyundan milletinden insanlarla bir araya gelirse ortak özelliklerini yaşatır, hatta geliştirir ve bunu bir güce dönüştürürse baş edilemez bir hal alır. Özellikle milli kimlikli devletler hep başa bela olmuştur. Onun yerine farklı milletlerin, kültürlerin, etnik kimliklerin birer zenginlik ve ihtiyaç olarak kabul edilip esas alındığı, vatandaşlık temelli devletler her zaman global çıkarlara daha uygun düşer. Bakın ABD örneğine, hep süper güç.
Bu türden devletlere derhal format atılıp yeni yazılımları yüklenmeye başlandı. Bu hiç de zor olmadı. Her milletin içinde buna gönüllü biriyahut bir ekip kolaylıkla bulunup görevlendirilebildi. Hatta işe bu konuda en dirençli ulus devletlerinden başlandı ki dünya âlem gücün ne olduğunu görsün.
Eski milenyumun, insanlık adına kötü bakiyelerinden olantotaliter yönetimler ve diktatörler sıra ile tavan arasına kaldırılmaya başlandı.Gerçi tamamına yakınını gene büyüklerimiz yetiştirip, devletlerinin başına getirmişlerdi ama onlar artık misyonlarını tamamladılar. Güç ve kudret dolu mevkilerinin cazibesi başkalarının ağzını sulandırmaması için onları öyle törenlerle indirildi ki;abilerimiz istemediği sürece kimse bu pozisyonaheveslenemez.
Önce o kültürün en büyük hakaret yöntemi ne ise onu uygulandı. Örneğin sakallarında bit kontrolü yapılıp canlı yayında idam edildi. Ya da bir kanalizasyon içinde saklanırken yakalanmış izlenimi verilip, her tarafındaki morarmış darp izleri ile cesedinin fotoğrafıkamuoyuna servis edildi. Bunu gören kimsenin büyüklerinin izni olmadan bir şey olması; izni ile olanların da abilerin sözünden ve dizinin dibinden ayrılması mümkün olabilir mi?
Bu diktatörlerin ve zalim yöneticilerin ülkelerine derhal demokrasi ve barış götürüldü(!) Dün demokrasi ihraç edilen Kore, Vietnam, Afganistan, Güney Amerika ülkeleri ve bazı Afrika ülkelerinin ahvalleri nasıl olsa çoktan unutulmuştur.
Şimdi de sıra bütün jeopolitik coğrafyaların, kültürlerin, dinlerin ve tarihin kesişme noktası Ortadoğu kavşağına çeki düzen vermeye geldi.Irak ve Suriye’den merkezli, mücavir ülkeleri de kapsayacak şekilde, tüm Ortadoğu’ya önce barış huzur ve demokrasi götürüldü. Ancak kan gölüne dönmüş harap şehirlerde koyacak yer bulunamadı.Ama hazır gelmişkenbölgenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin insanlık adına dağıtım planı; yeniden çizilmek üzere silinen, eski sınırlar içindeki kontrollü yönetimlerle birlikte uygulamaya kondu.
Milenyumdan sonraki 15 yılda, bu yeni faslın giriş bölümü tamamlandı. Birçok gizli plan, proje ifşa oldu. Herkes hedefi gördü, maksadı anladı, oyunu ve tuzağı fark etti ama artık atı alan Üsküdar’ı değil Kadıköy’ü bile geçti.
Bugün bulunduğumuzbu coğrafya tarumar olmuş durumda. Biz de ucundan kıyısından bulaştık. İyice batmamak için mücadele ediyoruz.
Noel Babafigürü, Hristiyan inanışında çocukların azizi olarak kabul edilir. Yeni yılda çocuklar uyurken evin bacasından sessizce girip ve hediyesini evin içini bırakıp gittiğine inanırlar. Bu da çocukların hayal gücünün izin verdiği ölçüde yeni yıla dair beklentilerini iyileştirir.
Bizim Noel Babamız yok. Yerine sadece devlet babamız var. O yeni yıl hediyesi olarak ne verirse ona rıza göstereceğiz, bu hakikat ama…
Gene de yeni yıldan büyük beklentilerimiz var. Sadece bizim memleketimizde değil tüm dünya üzerindeki kara bulutlar dağılsın. Cehennemden yeryüzüne inen şeytanlar ve hizmetkârları geri dönsünler. Yeryüzünde yeniden barış, huzur, bereket, erdem ve güzellikler hâkim olsun.
Peki, sen bize ne getirdin ikibin16?